Tarih: Ocak 01, 2024 Yazar: Yorum: 0 yorum

Gecenin geç saati taksici hikayelerim 3



 Beykoz İşkembecisi' nden saat 03.15' de çıktım.

Hemen yan yolda bulunan taksi durağındaki taksiye bindim.

Çorba' yı içtik ama kafayı etkilemiyor ki. Kafa 1500.

Evin adresini söyledim.

Üst yoldan gidelim dedim.

"Abi evi biliyorum daha öncede gittik." dedi taksici.

"Ha öyle mi? Ne zaman?" diye sordum.

"Dün gece abi."dedi.



Önder Güngör Ankara 30 Aralık 2023

Tamamını oku
Tarih: Aralık 29, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Değerini bilenlerin yanında ol.



Eski bir hikaye vardır.

Arkadaşlarıyla sorun yaşayan bir çocuk üzgün halde eve gelir.

Babası o halini göürnce çocuğu yanına çağırır ve garaja götürür.

Garajda yıllardır duran çok eski arabasının anahtarını verir ve arabayı galericiye götürmesini ve ne kadar fiyat vereceğini öğrenmesini ister.

Çocuk bir süre sonra gelir ve galericinin 1000 dolar fiyat verdiğini söyler. Bunun üzerine babası arabayı pazara götürüp, orada fiyat almasını ister. Geri gelen çocuk bu sefer 1100 dolar verdiklerini söyler.

Babası çocuğa antika arabaların alınıp satıldığı bir derneğin adresini verir ve arabayı oraya götürüp fiyatını sormasını ister. Çocuk heyecanla geriye döner ve 100.000 dolar verdiklerini söyler.

Babası çocuğa "Bak oğlum araba aynı araba, ama sadece değerini bilenlerin yanında değerli" der.

Değerinizi bilenlerin yanında olun.

Tamamını oku
Tarih: Aralık 28, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Okuduğum kitaplardan alıntılar. Hazinesi olan onu herkese göstermez.

Günaydın Kartacalılar. 

Bu sabah kitaplarımdan hangisini yeniden okuyayım diye bakarken,Lao Tzu' nun "Bilinmeyen Öğretiler" kitabını elimde buldum. Bu kitaptan beni en çok etkileyen ve altını çizdiğim notlarımdan bazılarını aşağıya bırakıyorum.




 

Lao Tzu ona: "Tao'yu buldun mu?" diye sorar. 

"Onu yirmi yedi yıl aradım ama bulamadım" der Konfüçyüs. Bunun üzerine Lao Tzu, muhatabına şu öğütleri vermekle yetinir: "Bilge kişi karanlığı sever; olur olmaz şeylere kendini kaptırmaz, zamanı ve şartlan inceler. Eğer yer ve zaman elverişliyse konuşur, değilse susar. Hazinesi olan biri, onu herkese göstermez. Demek ki gerçekten bilge olan kişi hikmeti her gelene açıklamaz:+ Kendini beğenmiş nefesini, arzularını, üzerindeki müstağniliği ve gayretkeş görüntüyü yok et! Bunların, şahsiyetine hiçbir faydası yoktur. İşte sana söyleyeceklerimin hepsi bu." 

Sıradan varlığa göre, başkaları genellikle hoşgörü isterler.
Yüksek seviyede gelişmiş varlığa göre,
Hoşgörü diye birşey yoktur;
Çünkü başkası diye birşey yoktur.
Tamamını oku
Tarih: Aralık 27, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Gecenin geç saati taksici hikayelerim 2


 

Bardan çıktığımda saat gecenin 3' üydü.

Son zamanlarda hiç bu kadar çok sarhoş olmamıştım. Bara gelirken saat 21 sularında arabada iki parmak viski içmiştim. Barda bir gece önceden kalan şişeden 4 parmak viski vardı. Sonrasında 70'lik viskiyi iki kişi yuvarladık.

Dışarıda iki genç vardı. Kız alışveriş arabasuna binmiş oğlan onu gezdiriyordu. Yanımdan geçen taksiye el ettim. Ama taksiyi bu iki genç çağırmış. Kız arabadan atladığı gibi taksiye bindi. Taksici camı açıp,

"Abi bekle hemen bir tane gönderiyorum." dedi.

Gelen taksiye bindim.

Adresi söyledim.

Nereden gideyim diye sordu.

"Cinnah' tan." dedim.

"Abi orası yolu uzatır. Aşağı inmeyelim yukarıdan gidelim." dedi.

"Tamam." dedim.

Zaten konuşacak halim yoktu.

Biraz gittikten sonra "Abi ben bu yolların ilk yapıldığı yılları bilirim. Gençtim o zamanlar. Buraları hep ağaçlıktı. " dedi.

Ben de Ankara' ya ilk geldiğimde ODTÜ kampüsüne gittiğimi ordaki arkadaşların "Hadi şehre inelim. "dediklerini anlattım. Gerçekten öyleydi. ODTÜ, Hacettepe' nin Beytepe Kampüsü o zaman için şehre uzak yerlerdi.

Taksici arkadaş başladı eskileri anlatmaya. Bildiği yerleri eski halleriyle anlattı. Eskiden orda şu vardı. Yıktılar bunu yaptılar gibisinden.

Eve varıncaya kadar sohbet ettik.

158 TL tuttu. 200 TL verdim.

Tam taksiden inecekken,

"Abi ben buralardan gideceğim." dedi.

"Nereye?" diye sordum.

"Filipinler'e" dedi.

Ayağımı dışarıdam içeri alıp yarım açtığım kapıyı kapattım.

"Ne işin var orada?" dedim.

"Abi orası bizim buraların eski hali gibi daha bozulmamış. Doğal herşey. İnsan ilişkileri de yozlaşmamış henüz." dedi.

"Nereden biliyorsun?" dedim.

"Oradan geldim." dedi.

"Niye geldin ki o zaman." dedim.

"Öyle gerekti. Ama yakında gideceğim." dedi.

"Hayırlısı olsun arkadaş." dedim.

Ertesi günü Google'da "Filipinler blog" diye aradım.

Çıkan gezi bloglarında belli rotalarla turitik gezileri okudum. Belirli rotalarla turistik adaları gezmişler. Ancak sokak ve şehir fotolarını görünce, hele bi de Sandaletli Seyyah'ın yazısını oluyunca evet dedim taksici arkadaş haklıymış.

Üstelik bize de benziyorlar.

Sandaletli Seyyah' ın blogundan.

Biletçi kadına “Fotoğraf çekmek neden yasak?” diye sordum

“Flaş eski eşyalara zarar veriyor” dedi

“Eh, flaşsız çekmek ya da video neden yasak o zaman?” diye sordum

“Yasak işte” dedi


 

Önder Güngör Kasım 2023 Ankara 

Tamamını oku
Tarih: Aralık 26, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Paylaş butonu

 


Barda biramı yudumluyorum.

Etraftan ürekli tınnnn diye sesler geliyor.

Whatsapp' tan Instagram' dan Facebook' tan paylaşılan yazılar, resimler etraftakilerin telefonlarının ışıklarını yakıyor, seslerini çınlatıyor.

Keşke dijital ortamda bu kadar paylaştığımız gibi gerçek yaşamda da herşeyi paylaşabilsek.

Acaba beynimizin ortasında, cebimizin önünde, kalbimizin üstünde paylaş butonu olsa, bu kadar kolay ve çok, o butonlara basabilirmiydik.

Keşke telefonlardan herşeyi paylaştığımız gibi,

Sevgimizi, paramızı, arkadaşlığımızı, dostluğumuzu, iyiliğimizi diğer insanlarla bu kadar çok paylaşabilsek.

Üstelik sevgi, dostluk, iyilik gibi kavramlar paylaştıkçada azalmıyor ve bitmiyor....



Önder Güngör. 26. Aralık 2023 Ankara

Tamamını oku
Tarih: Aralık 24, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Gecenin geç saati taksici hikayelerim


 

Dün gece saat 02.30 gibi caddenin kenarında bekleyen taksiye bindim.

Kafa 70lik viskinin üçte ikisi....

Taksici elindeki telefonuna bakıyordu. Gözüm ilişti. Spotify açıktı. Önde multimedya müzik ekranı.

Adresi söyledim.

"Nereden gideyim?" diye sordu.

"İstediğin yerden" dedim ve ekledim.

"Bana Bengü çalar mısın? 

Çok cool bir şekilde, "Çalayım." dedi.

"Biliyorsun olsun." dedim.

"Tamam." dedi.

Ekrandan tekrarlaya bastı.

Bir daha hiç konuşmadı.Telefonu çaldı. Sessize aldı. Açmadı.

Eve gidinceye kadar 5 kez döndü şarkı.

167 TL tuttu. 200 TL verdim.


Önder Güngör Aralık 2023 Ankara


Not: Şarkıyı alta bıraktım. Bengü - Biliyorsun Akustik.




Tamamını oku
Tarih: Kasım 14, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Çoksijen

 


Yazın bir arkadaşım telefonla aradı. "Neredesin?" diye sordu.

Akçay' dayım dedim. "Oooooo ne güzel. Oksijeni bol Kazdağlarındasın." dedi.

"Evet haklısın." deyip konuyu değiştirdim.

O' na oksijenin, dünyanın her yerinde aynı oranda oldğunu söylemek isterdim ama gereksiz bir konuşma olacaktı.

Bilinen en büyük yanlışlardan biri de, ne Kazdağları' nda ne de Karadeniz' de oksijenin daha fazla olduğudur. Sadece yükseklikle değişir bu oran.

Havada Nitrojen (yüzde 78), oksijen (yüzde 21) ve argon (yüzde 0.1) bulunur. Miktarları aynı yükseklikte olan bir yerden diğerine değişmediği için bunlar “sabit gazlar” olarak adlandırılır. Bir de değişken gazlar vardır. Yüzde 0.9' a denk gelir. Bunlar karbondioksit, metan, ozon, helyum, kritpon, neon, ksenon, partiküller vb' dir. Bunların oranı kendi arasında değişir.

Ayrıca hani yüksek yaylalara ya da dağ ormanlarına çıkınca daha çok oksijen olduğu söylenir ya bu da tam tersidir. Yükseklerde havadaki oksijen miktarı daha da azalır. Buralarda nefes alma güçleşir. Uzun süreli yaşayanlarda kanın eritorsit değeri de artar. Bu fizyolojik bir değişikliktir.Yüksekliğe uyum olarak bahsedilen fizyolojik mekanizmalar; hemoglobin artması, alyuvar çoğalması, hiperventilasyon, dokusal, hücresel vb. değişiklikler yükseklerde oksijen parsiyel basıncının düşüklüğünü kompanse etmeye ve dokunun oksijen ihtiyacını karşılamaya çalışır.

Ancak size bir sürprizim var. Etrafınızdaki oksijen miktarı değişmese bile, doğru nefes alıp vermeyle vücudunuzu daha fazla oksijenlendirebilrsiniz. 


Önder Güngör / 14 Kasım 2023 / Ankara Türkiye

Tamamını oku
Tarih: Kasım 13, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Hayvanlar Okulu

 Dün  öğlen kızımın Matematik ööğretmeni ile dersi vardı.

Öğretmeni gelince biraz sohbet ettik. Geçen yılki öğrencilerinden biri aramış, hocam ben Eczacılığı bırakacağım gelip babamla konuşur musun demiş? Öğretmeniyle birlikte söylemek istemiş.

Öğretmen, geçen yıl ben ona çok söyledim, sen ezberleme gerektiren branşlarda mutlu olmazsın dediğini anlattı.

Maalesef ülkemizde ne istediğini bilmeyen öğrencilerle, istediği bölüm yerine sürekli ailelerin ve çevrenin zorlamasıyla istemediği fakülteleri okuyan binlerce öğrenci var. 

Ben bu tür sorunların büyük bir nedeninin ekonomi ile ilgili olduğunu düşünüyorum.

Her neyse, öğretmenin öğrencisini  duyunca, çoook yıllar önce okduğum Leo Buccaglia' nın Sevgi kitabındaki bir hikaye aklıma geldi.

Alta bıraktım hikayeyi.....


Leo Bucsaglia


"Öğrenimle ilgili beni her zaman eğlendiren çok güzel küçük bir öykü vardır, öykünün adı Hayvanlar Okulu’dur. Bu öyküyü anlatmayı her zaman çok severim. Çünkü öylesine yabanıl ve gerçektir ki... Eğitimciler de yıllardır bu öyküye gülerler ama kimse bu konuda bir şey yapmaz. Öyküde bir gün ormandaki hayvanlar bir araya gelmiş ve bir okul kurmayı kararlaştırmışlardır. Bir tavşan, bir kuş, bir sincap, bir balık ve bir yılanbalığı okulun Öğrenim Kurulu’nu oluştururlar. Kurulda tavşan öğrenim planında koşmanm yer almasında ısrarlıdır. Kuş da uçmanın programda bulunmasını savunur. Sincap dikine tırmanmanın ve balık ise yüzmenin planda yer almasında ısrarlıdırlar. Bütün bunlar bir araya getirilir ve öğrenim programı hazırlanır. Şimdi hepsi tüm hayvanların bu derslerin tamamına devam etmelerini isterler. Sonunda bu da olur. Tavşan koşmada A derecesini alırken ağaca tırmanma onun için gerçek bir sorun olur. Sürekli arkaya doğruyuvarlanmaktadır. Kısa sürede beyni hasara uğrar ve iyi koşamaz olur. Koşmada A derecesi alacağına bu kez C’de kalır kuşkusuz ağaca tırmanmada her zaman F notu almıştır. Kuş her zaman uçuşta çok iyi dereceler yapmaktadır, oysa toprakta tünel kazmaya gelince işleri iyi gitmez. Sürekli gagası kırılır ve kanatları kopar. Kısa süre sonra o da uçmada C notu alır. Zaten tünel açma derecesi hep F’de kalmıştır. Ayrıca ağaca dikine tırmanmada da çok kötü anlar yaşamıştır. Bu öykünün ana fikri, smıfta her şeyi yarı yarıya başaran geri zekâlı bir yılanbalığının birinci olduğu şeklindedir. Oysa, öğrenim yaptıranlar durumdan hoşnut ve mutludurlar. Çünkü herkes her derse devam etmiş, bu da geniş tabanlı öğrenim olarak adlandırılmıştır. Biz buna güler geçeriz. Oysa, gerçekte yapılan da budur. Tüm çabalarımız herkesi diğerlerine benzetmeye yöneliktir. Ve kişi kısa süre içinde yöneticileri memnun etmenin öğrenim alanında başarıyı getireceğini öğrenir."

 



Önder Güngör/ 13 Kasım 2023 / Ankara Türkiye 

Tamamını oku
Tarih: Kasım 12, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Üç yabancı bir kafada

Hani içimizde hep biriyle konuşuruz ya....

Kimileri ona ego der, kimileri super ego, kimileri ikinci ben, kimileri başka şeyler....

Yolda giderken, araba kullanırken, spor yaparken, deniz kıyısında dalgaları izlerken, parkta çimenleri okşarken...sürekli içimizdeki o küçük adamla ya da o devle sürekli konuşur dururuz.

Hiç susmaz. sürekli bize birşeyler anlatır. 



Bakın Eckhart Colle, Şimdinin Gücü kitabının önsözünde onu nasıl tanımlıyor.

"Yirmi-dokuz yaşıma girdikten kısa bir süre sonra, bir gece geç saatlerde büyük bir dehşet hissiyle uyandım. Daha önce de birçok kez böyle bir hisle uyanmıştım, ama bu kez o her zamankinden daha yoğundu. Gecenin sessizliği, karanlık odadaki eşyanın belirsiz hatları, uzaktan geçen bir trenin sesi, her şey o kadar yabancı, o kadar düşmanca ve o kadar anlamsız gelmişti ki, o anda içimde dünyaya karşı derin bir tiksinti uyanmıştı. Ancak, hepsinin içinde en tiksindirici şey benim kendi varoluşumdu. Bu mutsuzluk yüküyle yaşamaya devam etmenin anlamı ve amacı neydi? Bu sürekli mücadeleyle yaşamaya neden devam etmeliydim? O anda yok olma, var olmama özlemimin yaşamı sürdürme içgüdümden çok daha güçlü hale geldiğini hissettim."Artık kendime dayanamıyorum." Zihnimde tekrarlanıp duran düşünce buydu. Sonra birden bunun ne kadar garip bir düşünce olduğunu fark ettim. "Ben bir miyim, yoksa iki mi? Eğer ben kendime dayanamıyorsam, o halde ben iki kişi olmalıyım: 'Ben' ve dayanamadığını 'kendim'." "Belki," diye düşündüm sonra, "bunlardan sadece biri gerçektir."

Dedim ya o hiç susmaz sürekli konuşur diye..Zaten onu susturmaya çalışmak da insanın kendisine yapacağı en büyük düşmanlıklardan biridir. Hiç sebep yokken ayağınızı, kolunuzu kesmek, gözünüzü çıkarmak gibidir onu susturmaya çalışmak.

Tam tersi...onunla konuşmaya, onu dinlemeye çalışmalısınız. O zaman onu istediğiniz gibi değiştirebilir ya da size daha olumlu mesajlar vermesini sağlayabilirsiniz. Çünkü o sizi bu dünyada tetikte tutmaya çalışır. Eğer ona ulaşabilirseniz artık diğer dünyanıza da ulaşmış olursunuz. İşte o zaman o susacaktır.


Eee bir ben bir de içimde konuşan birinden bahsettik. Yazının başlığı "Üç yabancı bir kafada"....Üçüncü kişi kim...

İşte o... İçimizdeki sonsuz sevgiye, sonsuz yaratıcılığa sahip olan güç. İhtiyacımız olan....Aradığımız....Tanrısal güç.


Önder Güngör, 12 Kasım 2023 Ankara / Türkiye


Tamamını oku
Tarih: Temmuz 01, 2023 Yazar: Yorum: 1 yorum

Demir Yüzük


Bugün size;

Depremler olur unutulur, 

Göçükler olur unutulur, 

Yangınlar olur unutulur 

Ve biz bunların hiçbirinden ders çıkarmayız ya....İşte öyle olmayan bir olaydan bahsedeceğim....

Quebec Köprüsü' nün çöküşü;

Yıl 1907.

Dört yıldır inşaatı devam eden Quebec Köprüsü çökmüş. 

 O sırada köprü inşaatında çalışmakta olan 86 işçiden 75'i enkaz altında kalmış ve ölmüş.

Köprünün yapımı aşamasında tasarım tam olarak denetlenmemiş. İnşşat başladıktan sonra tasarımla ilgili şüpheler belirmiş. Köprünün kendi ağırlığını taşıyamayacak kadar ağır olduğu anlaşılmış. 1907 yılının yaz aylarında köprü inşaat ekibi bir takım eğilmeler ve bozulmalar tespit etmiş ve bu durumu yetkililere bildimiş. Ancak 29 Ağustos 1907 de köprü 15 saniye içerisinde nehre gömülmüş ve işçiler çelik kolonların altında kalmış.

Yapılan inceleme ve soruşturmalar sonrasında köprünün yıkılmasının sebebi olarak projenin eksikliği gösterilmiş..Yani mühendiler suçlanmış.

Demir yüzük (Iron Ring);

Kanadalı mühendisler mezuniyetleri sonrasında geleneksel olarak çelik bir yüzük takıyorlarmış. Bu sıra dışı geleneğin altında yıkılan Quebec Köprüsü, 75 işçinin ölümü yatmaktaymış.. Mezuniyetleri sırasında öğrencilere diplomaları ve yüzükleri teslim edilir ve yüzükleri takılırmış.  Yüzükleri ömür boyu çıkarmamaları istenirmiş. Bu yüzüğe her baktıklarında geçmişi hatırlamaları ve yaptıkları hatalardan dolayı insanların ölebileceğini unutmamaları istenirmiş.

Yüzük fikri, Toronto Üniversitesi'nde maden mühendisliği profesörü olan HET Haultain'den gelmiş . 25 Ocak 1922'de Haultain, mühendislerin etik bir yemin etmelerini önermiş.

Çağrının metni, Haultain'in isteği üzerine İngiliz şair Rudyard Kipling tarafından yazılmıştır. Haultain, Kipling'den çağrıyı kısmen Kipling'in bir mühendise saygı duruşunda bulunan The Sons of Martha adlı şiiri nedeniyle yazmasını istedi. [7] Kipling'in çağrısı, bir mühendisin sorumluluklarını vurgulamaya çalıştı ve "bundan böyle Kötü İşçilik veya Hatalı Malzemeye maruz kalmama, geçmeme veya geçişinden haberdar olmama" sorumluluğunu onaylıyordu. [7] Kipling'in çağrısı, bir mühendisin dış baskılara rağmen işinden taviz vermemesi gerektiğini de doğruluyordu; ve mühendisler arasında mesleki birlik çağrısıydı. (Wikipedia)

Yüzüğün ilk tasarımı paslanmaz çelikten yapılmış. Rivayete göre ilk mezunlar Quebec Köprüsü' nün çelik enkazından yapılan yüzükleri takmışlar.


Yüzüğün tasarımı ile Quebec Köprüsü' nün tasarımları aşağıda.




Köprünün ilk tasarımı



eneyimli mühendislere mezuinyet töreninde takılan yüzükler. 



Törene hazırlanmak için mühendislerin akademik olarak mükemmel olmaları ve aynı zamanda önceden tanımlanmış bazı sosyal kurallara uymaları gerekiyormuş. Bu, yeni mühendisleri karşılama ve destekleme sorumluluğunu kabul etmeyi, genel olarak meslekleriyle ilgili sorumlulukların bilincinde olmayı ve yükümlülüğe (etik kurallarına) bağlı kalmayı içeriyormuş.



Sonuç olarak Kanadalı' lar yapılan hatalardan nasıl ders almaları gerektiği konusunda gerekli adımları atmışlar. Genç mühnedisler için etik kurallar belirlemişler. Bu kuralları ömür boyu unutmamaları için bunu anlamlı bir şekilde IRON RING ile sembolleştirmişler.

Bu arada etik tören için çağrı metnini hazırlayan İngiliz şair Rudyard Kipling, kuzeni olan mühendisin yaptığı iişten memnun kalmamış ve onun için yayınlanmamış bir şiir yazmış. Bu şiiiri, bir antolojist olan Kenneth Baker,  Sussex Üniversitesi Kütüphanesi'nin kasa odasındaki Kipling arşivlerine göz atarken keşfettmiş. Şiir, 1890'larda mimar Sir Herbert Baker'a ait bir defterin kenarına yazılmış.




A bir Mimardı: B onun Beyinleriydi
C onları kullandığında yarattığı Kaos'tu
D Kanalizasyonlarının Ahlaksız gidişatıydı
E onları kullanan insanların sonuydu F, G'yi
inşa etmesine izin veren Aptallardı. tuğla ve
kireç cehennemleri
H onun evleriydi, bakterilerle doluydu onları zamanında
bırakan şair benim Ön bilgiler- üzerlerine kedi sallayamazdınız M, her eve karanfil koyan Küftü N onun masraftan tasarruf etme kavramıydı O Olasılıklar tüm Tophet gibi mal olurdu P (anlam açısından lütfen ekleyin)
Q onun Miktarıydı, P Karıydı
R Suyla Dolu Sallar olan Çatılarıydı
S Sarktıkları için (S aynı zamanda Lavaboları)
T Bize taslak olduğunu söylediği Kasırgalar
U Onun Olağan Belirsiz Kokularıydı
V İntikam için yemin ettiğim İntikamdı. onun başı
W Yanlıştı ve Bekliyordu ve Haraptı
X, Kral Xerexes'tir (Tanrı biliyor ki ona ihtiyacım var!,
Y ve zevkli bir Yatağan)
Z Zymotik hastalıklar, birçoğu
Ambo benim mimarım, çoğu bende var onlardan.


Şiirin son satırındaki Ambo,  muhtemelen Kipling için kötü bir iş çıkarmış mütevazı bir mimar olan kuzeni Ambrose Pointer'ın takma adıydı.



Tamamını oku
Tarih: Haziran 19, 2023 Yazar: Yorum: 1 yorum

İlk içkim. İyi ki içmişim.

 İlk içkiye başladığım günü hatırlıyorum. Küçükken içki sofralarında tadımlık yudumladığım içkiden bahsetmiyorum. İlk biramı alıp, gizlice içtiğim günden bahsediyorum. 1986 yılıydı. Küçükkuyu ile Göztepe arasında Mithatpaşa Caddesinden yürüdüğüm yıllardı o yıllar. O zamanlar Sahil Yolu yoktu. Mithatpaşa Caddesi' nde deniz tarafındaki apartmanların duvarlarına denizin dalgalarının vurduğu zamanlardı. Troleybüsler çalışıyordu. Konak Üçkuyular yönünde caddenin sol tarafından yürürdüm hep. Küçüklüğümden kalma alışkanlık. Sonraları hep soldan gittim. Taşı bile sol elimle attım. Küçükkuyu' dan bir iki durak sonra kayalıkların üzerine yapılmış bir park vardı. Adını hiç bilmiyorum. Bakkaldan bira alıp o parka gitmiştim. Bir birayı içtikten sonra kafam dumanlı Göztepe' ye doğru yürümüştüm. O günden sonra hep içtim. 



O ilk birayı içmeyecektim. Şaka şaka. İyi ki içmişim.

Tamamını oku
Tarih: Haziran 18, 2023 Yazar: Yorum: 1 yorum

Yazar'ı benim



 Pazar sabahı saat 11 sıralarında D&R' da dolaşıyordum. İçeride 6-7 müşteri vardı. Reyonlarda ellerine aldıkları kitapların sayfalarını çeviriyorlardı. Yeni çıkan kitaplar bölümünden rastgele bir kitap, ben de diğer müşteriler gibi sayfalarını çevirip inceliyordum. 40' lı yaşlarında biri yanıma gelip kulağıma eğilerek,

"Elinizdeki kitabın yazarı benim. Çok beğeneceksiniz. " dedi.

"Aaaaa ciddi misiniz? Ne güzel. Kesinlikle öyledir." dedim.

Adam ağzını açmadan, çenesini büzüştürüp, gülümseyerek yanımdan uzaklaşarak başka müşterilerin yanına gitti.

Gözümle adamı takip ettim. Fırsatını bulduğum bir zamanda kitabı bırakıp, hızlıca dışarı çıktım.



Önder Güngör / Ankara / 18 Haziran 2023 Pazar



Tamamını oku
Tarih: Haziran 05, 2023 Yazar: Yorum: 1 yorum

Şart değil! Şart!



Üniversite okumak şart mı?

Hayır şart değil. Ama sıkı durun yazımın ikinci bölümünde şart diyeceğim. Sonra yine şart değil diyeceğim.

Bir önceki yazımda 4 üniversite bitirmiş, 5. yi okumakta olan bir adamdan bahsetmiştim. Kaç üniversite okudun?

Maalesef günümüzde lise eğitimini bitirmiş her çocuk kapağı üniversiteye atma derdinde. Çocuklar öyle şartlanmış ki eğer üniversite okuyamazlarsa hayatlarının geri kalan bölümü yaşanmamış sayılacak.

Ebeveynler heyecanlı, ne yapacaklarını bilmiyorlar. Çocuklar tükenmiş durumda.

Aileler, öğretmenler, okullar, dershaneler, çevredekiler , herkes ve bildiğiniz herşey,üniversite eğitiminin şart olduğunu pompalıyor.

O yüzdendir ki ülkemiz üniversite çöplüğüne dönmüş durumda. Eğitim kalitesi düşük. Mezunların büyük bir çoğunluğu işsiz. İş bulmadıkları için eğitimleri, yarım kalmış. (Ben eğitimin ilk yarısının üniversitede diğer yarısını iş hayatında öğrenildiğine inananlardanım.)

Gelelim en önemli soruya.

Herkes neden üniversite okumanın çok önemli olduğuna inanıyor?

Bu soruya bir ebeveynin vereceği altın nitelikteki yanıtla başlayalım.

İş güç sahibi olur para kazanır hayatını kurtarır.

Evet. Bir anne ve  babanın çocucğunu görmek istediği durum bu.

Bizim zamanımızda aileler çocuklarını askeri okul sınavlarına sokmak için yarışırılardı. Garanti meslek. Üstelk okul masrfaları da yoktu. İş, maaaş, kariyer, saygınlık...kaçınılmaz sondu.

Askeriye olmadı polis sınavları...

Zaten o zaman üniversite de az öğrenci de azdı.

Okulu bitiren öyle ya da bölye bir yerlerde iş bulabiliyordu.

Ancak güncel durum böyle mi?

Size bir araştırmadan bahsedeyim.

"TMMOB Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi'nin anketi, mühendislerin yaşadığı sorunları gözler önüne serdi. Araştırmada 6 aydan daha uzun süre iş arayanların oranı yüzde 64,81 olarak belirtildi. "Yüksek miktarda gereksinim fazlası öğrenci var" diyenlerin oranı ise yüzde 72,90 oldu."

Üniveristelerin birçok bölümünden ihityaç fazlası öğrenci mezun oluyor. Bu da uzun süreli işsizliği arttırıyor.

Geçenlerde bir arkadaşım,

"Bizim çocuk bir üniversiteye kapağı atsın da ne okuduğu o kadar önemli değil." dedi.

Biraz daha üsteleyince mantığını anladım.

İster kasiyerlik, ister garsonluk farketmez önce eline bir diploma alsın sonra ne yaparsa yapsın dedi.

Geldiğimiz durum bu.

Arkadaşım çok haklı. Çünkü az önce dediğim gibi, çevresindeki herkes ve herşey onu, bunun şart olduğuna inandırdı. Her öğrenci üniversiteye gitmeliydi. Çünkü hepsi ileride Cumhurbaşkanı olacak.😀

Arkadaşıma şu soruyu sordum.

"Peki üniversiteyi bitirmese, ama çok para kazanabileceği bir iş yapsa?"

O zaman üniversiteyi okumasa da olur dedi.

Yani üniversite şart değildi.

Yani ülkemizde bir çok kişi tarafından üniverstie eğitimin bir parçası olarak görülmüyor iş,kariyer ve para getirisi olarak görünüyor.


---

Hatırlarsanız 1980' li yıllarda üniversitler daha çok büyük şehirlerdeydi. Taşrada yetişmiş insanlar İstanbul' a İzmir' e gelir buralarda üniversite okurlardı. ODTÜ ayrıcalıklıydı. Asiydi. Baştan çıkarıcıydı. Boğaziçi idealdi. Hacettepe hayaldi.

Öğrenciler  bu üniversitelerde sadece derslerini öğrenmezlerdi. Sanatla tanışırlardı. Müzikle tanışırlardı. İnsanlarla tanışırlardı. Siyah ve beyaz dışında başka renklerin de olduğunu öğrenirlerdi. Büyük şehirin yaşamıyla yoğrulurlardı.Yeni bir kültür, yeni bir sosyal yaşam tarzının varlığını görürlerdi. Üniversite yıllarımda şunu derdim. Her öğrenci mutlaka üniversit okumalı. Mütlaka bir kampüs havası teneffüs etmeli derdim. Yoksa eksik kalırdı. Üniversite şarttı.


Ancak şartlar değişti. Hergün telefonumdaki bitr uygulamanın güncellenmesi gibi hayat şartları da sürekli update edildi.

Dünya globalleşti. İnternet köylerde ve şehirlerde aynı hızda.

Artık İstanbul' da ya da İzmir'de doğmuş, büyümüş bir genç üniversite okuyabilmek için Bayburt' a gidiyor. Sokak arası iki katlı binalarda üniversite okuyor. Üstelik devam zorunluluğu da yok. Yattıüı yerden üniversite bitiriyor. Kampüs yok, klüp yok, tiyatro yok, sanat yok, şenlik yok, kendi yetiştiği şehirden çok daha geri seviyedeki bir şehirde eğitim görerek üniversite mezunu oluyor.

Sonuç olarak eğer para kazanmak iş güç sahibi olmak için rastgele bir üniversite okuyorsan kendini  boşuna yoruyorsun. Üniversite şart değil.

Eğer gerçekten üniversiteli olmak için üniversite okuyorsan elini çabuk tut yakında öyle bir üniversite de kalmayacak ülkemde. Üniversite şart.

----

Meşhur bir laf vardır. 

Ne yaparsan yap en iyisini yap.

İstersen limon sat yeter ki en iyisini sat. Zengin olursun derlerdi.

Ben ortaokulda okurken Torbalı' nın nüfusu 15 bindi. Küçük bir ilçeydi.

Atatürk Meydanının yakınında Tahmisçioğulları diye bir market vardı. Kahve satarlardı. Dükkanın önünden geçerken burnunuza nefis kahve kokusu gelirdi.

İlçedeki herkes kahveyi ordan alırdı.

Kısacası kahve satarlardı.

İşlerini o kadar iyi yaptılar ki, marka oldular..

https://www.tahmisciogullari.com/ 


Ne yaparsan yap en iyisini yap.



Tamamını oku
Tarih: Haziran 03, 2023 Yazar: Yorum: 1 yorum

Kaç üniversite okudun?



 Bir gün nöbet odasında oturuyorum. Kalabalığız.

Bir hasta yakını girdi içeriye. Özgüveni yüksek biriydi.

Raporlarını incelerken sohbet açıldı.

Başladı konuşmaya.

-Hocam ben 4 üniversite bitirdim. 44 yaşındayım şu anda 5.ünivesiteyi okuyorum.

Heyecanlı bir şekilde anlatmaya devam etti.

-Veterinerlik okudum. Ziraat mühendisliği okudum. Daha iki fakülte bitirdim. Şimdi de hukuk okuyorum diye bağıra bağıra anlatıyor.

Benimle nöbet tutan arkadaş.

- Ne güzel harika. İmrendim size, diyerek coşturdu arkadaşı.

Arkadaş anlattıkça anlatıyor.

Bir ara bana dönüp, nasıl iyi yapmışım deme hocam, dedi ve devam etti.

- 4 fakülte bitirdim. 5. bitirdikten sonra devam edeceğim. Ölünceye kadar okuyacağım.

-Şu anda hangi işi yapıyorsun? diye sordum.

Okuyorum, öğrenciyim diye cevap verdi. Ben ömrümü okumaya adadım dedi.

İmzaladığım evrağı adama verdim. Odadan çıkarken arkaya dönüp,

-Haydi kolay gelsin dedi.

Dayanamayıp,

-Senin okuduğun ve okuyacağın şeylerden hiçbir halt olmaz dedim. İyi bok yemişsin diyerek devam ettim.

Adam açmak üzere olduğu kapının kolunu elinden bırakmadan arkaya dönüp baktı.

Adam şaşkın. Odadakiler şaşkın. Ben sazı elime almışım bırakırmıyım.

-Bak arkadaş. Ben bir tek fakülte bitirdim. Tıp Fakültesi. Kura çektim mecburi hizmete gittim. Bu ülkenin insanlarına aldığım eğitimin gereği olarak hizmet ettim. Kısa askerlik süremde askerleri tedavi ettim. Bak şimdi burada senin ve birazdan içeriye girecek hastalar için çalışıyorum. Ömrümü aldığım eğitimin hakkını vermeye adadım. Sen 5 tane üniversite okudun hangi işi yaptın. Bu ülkenin insanlarına ne faydan oldu. Bencilce kendi egonu tatmin etmek için okuduğun üniversitelerin, bu devlete, bu millete, bu dünyaya, bu insanlığa hiçbir faydası olmamış deyip, sinirle odadan çıktım gittim.

Dr. Önder Güngör | Ankara | 03 Haziran 2023


Tamamını oku
Tarih: Mayıs 20, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Ne İstiyorsun?

 



Defalarca okuduğum bir kitaptan bir alıntı yapmak istiyorum.

Daha varlıklı olmak istiyorsan, çoktan belli bir zenginliğe ulaşmış insanların arasına girmelisin. Eğer istediğin uzun sürecek mutlu bir beraberlikse, uyumlu ve huzurlu çiftlerle bir arada olmalısın. 

İcra etmek istediğin belli bir meslek mi var? Doktor, teknisyen ya da herhangi başka bir şey mi olmak istiyorsun? Çevrende, bu mesleği uzun zamandır icra eden insanların olmasına özen göster. 

Bir arkadaşım vardı. Villa' da yaşamak istiyordu ama onu olacak parası yoktu. İki oda bir salon ev alacak parası bile yoktu. Hafta sonları kalkar, villlaların olduğu semtlere gider, saatlerce oralarda dolaşır, yeni yapılan villlaları alacakmış gibi emlakçılara gider, onlarla ev ev gezerdi.

Birkaç yıl sonra gördüm. Bir villada oturuyordu. Nasıl aldığını sormadım.

Tamamını oku