Tarih: Mart 25, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Başka nasıl ölebiliriz ki?

"Hayal gücü her şeydir. Sizi bekleyen güzelliklerin önizlemesi gibidir. Hayal gücü bilgiden daha önemlidir."

 Albert Einstein 

Resim alıntısı: https://www.peramuzesi.org.tr/film/beden-ve-ruh/1309/226 



Sabah sabah ölümden bahsetmiyorum. Bu satırları Armada AVM'den yazıyorum.

İnsanoğlunun farkındalığının öneminden bahsetmek istiyorum.

Bunu da aşağıdaki bir kitap alıntısıyla yapmak isityorum.


Clara doğumdan önce, insanın zorlandığı ikiciliğinin var olmadığını, ama doğumdan başlayarak, iki parçanın insanoğlunun istencinin çekmesi tarafından ayrıldığını söyledi. Bir parça dışa doğru döner ve fiziksel beden olur; diğeri, içeri döner ve çift olur. Ölümde ağır olan parça, beden, onun tarafından içine alınmak için toprağa döner ve. Hafif parça, çift, özgür kalır. Ama yazık ki, çift hiçbir zaman mükemmelleştirilmediğinden, özgürlüğü, evrenin içine dağılmadan önce, yalnızca bir an için deneyimler. 

Clara, “Eğer yanlış beden ve zihin ikiciliğimizi silmeden ölürsek, alışılmış bir biçimde ölürüz,” dedi. 

“Başka nasıl ölebiliriz ki?” 

Clara bir kaşını kaldırarak bana baktı. Sorumu yanıtlamak yerine, güvenli bir ses tonuyla dönüşüm yasayabileceğimiz olasılığından haberimiz olmadığı için öldüğümüzü açıkladı. Bu dönüşümün bu yaşam süresi içinde başarılması gerektiğini ve bu görevde başarılı olmanın bir insanın sahip olabileceği tek gerçek amaç olduğunu vurguladı. Bütün diğer başarılar geçiciydi, çünkü ölüm hepsini hiçbir şeyliğe dönüştürüyordu.

Büyü Geçişleri / Taisha Abelar

Çünkü ölüm hepsini hiçbir şeyliğe dönüştürüyordu.





Tamamını oku
Tarih: Mart 05, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Kaçıp kurtulamıyorsun.

 Yıllar önce Ege kıyısında güzel bir yazlık almıştık. Bu yeri almak için neredeyse bütün Ege sahillerini dolaşmış, yukarıdan aşağıya gezmiştik. En sonunda gönlümüze uyan bir yer bulabilmiştik.Yazlık büyük bir sitenin içinde villa tarzıydı. Siteyi yapan müteahhit beklenmedik şekilde gözü tok bir insandı. Arazinin her tarafını kıç kıça villalarla doldurmak yerine, güzel bir proje yapmıştı. Villalar arası mesafe oldukça uzak ve yaşam alanları devasa büyüklükteydi. Kocaman bahçeler ortak kullanım alanıydı. Yürüme yolları, ağaçlık alanlar, parklar, sosyal tesis ve havuzdan oluşan muhteşem bir siteydi. Komşularımız oldukça modern, aydın insanlardı. Tam anlamıyla yaşanılacak bir siteydi.

Görsel Avustralya'dan


İlk yıllarda sitedeki villaların neredeyse yarısı boştu. Satılmayı bekliyordu. Yerleşik konumdaki bizler küçük bir yönetim oluşturup, kendi aramızda aidatlar toplayarak, sitenin ışıklandırması, temizliği, bahçıvan işleri,diğer giderler vb.. işleri yapıyorduk. Herkes elinden geldiğince yardım ediyor, saygı ve sevgi içerisinde tatillerimizi geçiriyorduk. 

Havuz kenarına kitap okuyup, yüzüyor, arada sırada plaja gidip tekrar havuz kenarında toplanıyorduk. Sabahları herkes yürüyüş yapıyor, kahvaltı sonrası sosyal tesiste kahvelerimizi içiyorduk.

Görsel Amerika'da bir evden


Akşamları ışıklandırılmış havuzun yanında biralarımızı yudumlayıp, kahkahalar içinde sohbet ediyorduk. Sanki beş yıldızlı bir otelde tatil yapıyor gibiydik. Evet bu benzetmeyi beğendim. Mini Resort Otel

Bir kaç yıl sonra diğer boş villalar da satıldı. Her yer doldu. Yeni gelen komşularımızdan bir kaçı gelip, daha büyük bir yönetim oluşturmamız gerektiğini, aidatların arttırılması gerektiğini, yapılacak çok iş olduğunu söylediler. Hatta Belediye Başkanını tanıdıklarını, kendileri yönetimde olurlarsa, bazı işler için Belediye' den söz aldıklarını söylediler. Belediye Başkanı siz bir yönetime geçin ben size elimden ne geliyorsa her türlü yardımı yaparım demiş. Eski komşularımızdan bazılarını da bu konuda ikna ettiler. Genel Kurul toplandı. İkna olan eski komşularımız  ve yeni komşularımızın oylarıyla Yönetim Kurulu' na bu arkadaşlar seçildi. Genel Kurul' dan çok büyük yetkiler aldılar.

Ve her şey böyle başladı.

Yeni Site Yönetimi hemen işe koyuldu. Şirin yürüme yollarımızı dar bulduğu için iki kat genişleterek beton döktüler. Bunun için yol kenarındaki ağaç ve çiçekleri söktüler. 

Deniz görünmediği gerekçesiyle sitenin önündeki parkın tüm ağaçlarını kestiler. Boşalan bu alana yeni villalar yapma kararı aldılar. Ne kadar itiraz ettiysek bizi dinlemediler. Bir kış dönüşü geldiğimizde artık yeni villalarımız vardı. Bu villalar Site nin malıydı ama onları kiraya verdiler. Tanımadığımızı bir çok insan gelip gitmeye başladı. Sosyal Tesisi tadilat yapıp mescid yaptılar. Yahu ne gerek var herkes evinde namaz kılabilir desek de ihtiyaç olduğunu söyleyip herkesin sesini kıstılar. Sitenin önündeki plajı Belediye' den kiralayıp, derme çatma binalar yaptılar. 

Bir sonraki Gelen Kurul' da kiracıların da oylarıyla yeniden seçildiler.

Aldıkları bir kararla villa bahçelerinde yemek yemeyi, içki sofrası kurmayı yasakladılar. Mangal yapmak da yasaklanmıştı. Herkes yemeğini evinin içinde yiyecekti. Yürüyüş yollarında şortla yürümeyi de yasakladılar. Uzun eşofman giyme şartı getirdiler. Site havuzu güvensiz olduğu gerekçesiyle kapatıldı.

Alıntı Görsel: https://www.turkiyeturizm.com/afroditin-tilsimi-edremitte-1-44634h.htm 

Yıllar içerisinde bu zorbalıklara dayanamayan bazı komşularımız evlerini satıp gitti.

En sonunda biz de dayanamayıp bir Eylül sabahı evimiz satıp, kaçı kurtulduk.

Ancak...

Kışlı evimize gelip televizyondan haberleri açtığımızda hiç bir şeyden kaçıp kurtulamadığımızı gördük.

Mart 2023 Ankara




Tamamını oku
Tarih: Şubat 25, 2023 Yazar: Yorum: 1 yorum

Arabanın ampulü



2018 yıllarında... 

Birkaç yıldır yaz kış lastiklerimi aynı lastikcide değiştiriyordum.

Çalışanların "hacı amca "müşterilerinde "hacı" dedikleri adam sahibiydi.

Aslında adamı hiç sevmezdim, tipini görseniz siz de sevmezdiniz. At hırsızı tipliydi.

Bir pazar sabahı bu lastikcide sıra bekliyordum.

Hacı, çalışanlarına bağırıp, sürekli talimatlar veriyordu. 

O arabayı alın, bu arabayı çıkarın vb...

Adamın biri arabasını hızlıca hepimizin önüne park edip,  yavaşça indi.

Hacı, adama "Buyur abi lastik mi?" diye sordu.

Adam "Hayır beyefendi. Sağ farın lambası patlamış değiştirebilir misiniz?" diye sordu.

Hacı oturduğu demir sandalyesinden kalkıp, "Halledeyim." dedi.

Arabanın kaputnu açıp ampulü çıkardı. Havaya doğru kaldırıp şöyle bir baktıktan sonra ukala bir tavırla,

"Abi sana ampulün adisini takmışlar bunlar çakma, istersen sana aynısını takayaım ama bir hafta dayanmaz. Yazık olur parana. Orijinali de var bende iki katı fiyat bence onu takalım." dedi.

Adam ses çıkarmadan "Tamam olur. "dedi

Hacı elinde ampül yenisini almak için dükkana girdi.

Adam usulca yanıma yaklaşıp.

"Adi herif geçen hafta bu ampülü o takmıştı orjinal diye.."

----

Sonuç olarak sorunumuz AHLAKLI OLMAMAK!

İster hacı, ister hoca, ister doktor, ister lastikci, ister mütaahit istersen de başka birşey ol.

AHLAK olmadıktan sonra...

Ampulde patlar, binalarda yıkılır.

Ankara / 25 Şubat 2023


Tamamını oku
Tarih: Şubat 20, 2023 Yazar: Yorum: 1 yorum

Depre (m) (syon)



Depremin 13.günündeyiz. Halen daha kendimize gelemedik. Derin bir depresyondayız.(1)

Nefes alırken nefesimizi tutuyoruz. Utanıyoruz.

.......


Aklımız ne depremde olan bitenleri, ne de göçük altında niye kaldığımızı anlamıyor.

Bu insanlar niye enkaz altında kaldı?

Niye kurtarılamadı?

......

İçimiz yandı. 

......

Haberlerde sorumlu müteahhitlerin tutuklandığı yazılı... Hepsi tutuklansın ama sadece onlar mı? Başka sorumlu yok mu?

.......

Depremin ilk günü niye bu kadar bina yıkıldı diye sordum inşaat mühendisi bir arkadaşıma...

"Binalar çürük." dedi. "Sen evini alırken binanı kontrol ettirdin mi?" diye  de ekledi.

"Yooo dedim Niye kontrol ettireyim ki? Sen geçen hafta hastanede 3 gün yattın. Sana verilen bütün ilaçları serumları, tedavileri, texbooklardan, farmakoloji kitaplarından, fizyoloji kitaplarından kontrol ettin mi?" diye sordum.

"Biz doktorlar, hemşireler size hastanede yatarken bir sürü ilaç veriyoruz. Elimizden alıp,dur bakayım bu ilaç neymiş diye bunları kontrol ediyor musunuz?" diye de devam ettim.

Yüzüme baktı. "Yoooo" dedi."Size güveniyoruz."

.....

Depremin 10.günü Amerika' dan bir jeoloji doktoru canlı yayına katıldı.

Spiker sordu. "Amerika' da eviniz var mı?"

Jeolog "Evet var."

Spiker. "Bir jeoloji bilim adamı olarak evinizi alırken nelere dikkat ettiniz. Depreme dayanıklı olup olmadığını kontrol ettiniz mi?"

Jeolog. "Yoo niye böyle bir şey yapayım ki. Zaten devlet her şeyi benim adıma kontrol ediyor. Aksi bir durumda bu bina zaten yapılamazdı."

....

Geçenlerde sosyal medyada bir video izledim. Meksika' da yapılan binaların üzerine bir plaket asılıyormuş. Burada binayı hangi mimarın, hangi müteahhittin ,hangi mühendisin yaptığı kimin kontrol ettiği yazılıyormuş. 

Eğer bina yıllarca sağlam kalıyorsa kişilerin isimleri gururla bu binada kalıyormuş.

Yıkıldığında da sorumlular anında biliniyormuş.


------

Bir arkadaşım anlattı. Amerika' da ev alırken emlakçılar evin bütün bilgilerini bir kimlik kartı halinde alıcıya veriyorlarmış. Evin artıları eksileri, tadilat gerektiren yerleri, çürümesi var mı yok mu? böceklenmesi var mı yok mu? eğer bina ahşapsa değiştirilmesi gereken tahtalara var mı yok mu? Hepsi bilgi halinde veriliyormuş.


Bizde de her binaya ait kimlik kartları oluşturulması gerekmiyor mu? Her emlakçıda, her alıcıda bu bilgilerin olması gerekiyor mu? Kim yapmış, hangi beton kullanılmış, zemini nasılmış, kaç kolonu var, kullanılan demir miktarı, statik bilgileri vb.... anlamadığım bir çok şey olması gerekmiyor mu? Bu anlamadığım şeyleri güvendiğim bir arkadaşıma danışıp bak bu binayı alayım mı diye sormam gerekmiyor mu? Aslında  G E R E K M İ Y OR... Çünkü her şey kitaba, bilime,  mevzuata, ahlaka, insanlığa uygun yapılsa bunları bilmem gerekmiyor.




(1) Kelimelerin benzerliğini fark ettiniz mi?

Deprem: Yeryüzünü evlerimizi şehirlerimizi yerle bir ediyor.

Depresyon: İnsanları yerle bir ediyor.




Tamamını oku
Tarih: Ocak 29, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Umudun bittiği yerde miyim? Başladığı yerde miyim?

Sen imkansızsın 

Sensizlik imkansız 

Aşk imkansız.

*****



Hafta içi, gecenin geç saatinde bir barda oturmuş masadaki bira şişesini elimde çeviriyor, bazen de yudumluyorum.

Barmen duvardaki düğmeden ışıkları biraz daha azaltıyor. Başımı kaldırıp masalara bakıyorum.

Masalarda birileri var ya da yok.

Sahnedeki şarkıcı şarkı söylüyor ya da söylemiyor.

Bilmiyorum. Ya da hatırlamıyorum.

Kızıl bir çölün ortasında yağmuru bekliyorum.

Yağsa da umurumda olmayacak yağmuru bekliyorum.

Bir iki damla su düşüyor yüzüme, altından tutup salladığım bira şişesinden.

Şarkının sesi kulaklarıma gelmeye başlıyor.

Hasret oldu.
Ayrılık odu.

Kendimi bardan dışarı atıyorum.

Her yer gölge.

Önder Güngör / Ankara / 29 Ocak 2023



Tamamını oku
Tarih: Ocak 22, 2023 Yazar: Yorum: 1 yorum

50' den sonram. 50 Plus. 50+



 

50' den sonrası ne güzelmiş.

En önemlisini en başa yazmak istiyorum.👏

En önemlisi....bu yazımı herhangi birinin okuyup okumaması umurumda bile değil.😅

Kendim haricimde hiç kimse umurumda değil. Bir miktar bencil olmak güzelmiş.✌

Ağzıma gelen her şeyi çok rahat söyleyebiliyorum. Yok alınacakmış yok üzülecekmiş yok küsecekmiş boş veriyorsun hepsini...

"Sana bir şey söyleyeyim mi? Söylediğini çok beğenmedim ama çok da *ikimde değil." diyebiliyorum mesela..

Birçok şeyi alaya alıp dalga geçebiliyorum. En güzeli kendimle bile alay edebiliyorum.

Eskiden yapmak zorunda olduğum birçok şey sana anlamsız geliyor.

Hoşuma gitmeyen her şeyi her yeri bırakıp gidebiliyorum.

Mesela başladığım ama beğenmediğim bir kitabı yarım bırakabiliyorum...

Arkadaşlarımla gittiğim bir akşam yemeğinden 'Ben sıkıldım' deyip erkenden kaçabiliyorum. Umurumda olmuyor. :) 

Ne güzel bir şeymiş.

İş yerinde eskiden kafama taktığım herşey için amaaaan boşver diyebiliyorum.

Çok şey değişiyor.

Bazılarına anlam veremiyorum.

Örneğin tek başıma rakı içmeyi severken artık arkadaşlarım olmadan rakı içemiyorum.

Birayı içerken müzik dinlemeden içemiyorum.

Bazen arabesk bazen rock seviyorum.

Depo yarıya indiğinde hemen fulluyorum (Eskiden 5 km kalana kadar kullanıyordum.)

Neden bilmiyorum ama giydiklerime daha önem vermeye başladım.

Artık futbol maçlarını izlemiyorum.

Yazın denize girmeyi eskisi kadar çok sevmiyorum. Kıştan nefret etmiyorum.

Televizyonu sadece evde ses olsun diye açıyorum. Komedi filmleri dışında hiçbir şey izlemiyorum.

Beni sevmeyen insanlardan uzak duruyorum. 

Hiç kimseye kendimi beğendirmeye çalışmıyorum.

Kendimi çok seviyorum.

50' li yaşlarımı sevdim.😅



Tamamını oku
Tarih: Kasım 19, 2022 Yazar: Yorum: 0 yorum

Hayyyy-van-sever




Karşımda oturan kadının evinde hem köpeği hem de kedisi varmış. Yaklaşık olarak bir saattir ne kadar çok hayvan sever olduğunu anlatıyor.

"Kedini neyle besliyorsun?" diye soruyorum.

En çok ciğeri seviyormuş. Balık pek sevmezmiş. Çiğ eti de sevmezmiş. Pişirip veriyormuş. Bu 

açıdan kendisine çok benziyormuş.

"Köpeğini neyle besliyorsun?" 

O da pişmiş tavuk seviyormuş. 

Bana tekrar soruyor.

"Senin evde köpeğin var mıydı?"

"Hayır"

"Ha evet yok demiştin." deyip.

Tekrar hayvan severlik!!! hikayelerini anlatıyor.

Bense 32 yıllık vejetaryen olarak ağzım açık onu dinliyorum.

Ankara Çankaya 19 Kasım 2022


Günün şarkısı

Şanışer Live Sessions - Aşk Şarkısı (w/Ayda)


Tamamını oku
Tarih: Kasım 06, 2022 Yazar: Yorum: 1 yorum

Mecburi Hizmet Anılarım

 Kurucaşile Sağlık Ocağında mecburi hizmetimi yapıyordum. Sabahın 6 sında  lojmanın zili çaldı. Lojman sağlık ocağının hemen yanındaydı. Yorgun argın uyanıp kapıyı açtım. Delikanlı heyecanla bağırıyordu.

Sağlık Ocağı sarı halka içindeki yer.


-Doktor Bey babam ölüyor. Yardım edin.

- Nesi var?

-Kalp krizi geçiriyor.

Hemen üstümü giyinip apar topar aşağıya indim.

Delikanlı aşağıda bekliyordu.

-Baban nerede?

-Deniz kenarına indi aeorobik yapıyor?

-Nee?

-Doktor bey babam her gün aerobik yapmadan güne başlamaz.

-Şu anda kalp krizi geçiren babandan mı bahsediyorsun?

-Evet.

-İyi o zaman ben muayene odasındayım. Aerobiği bitince söyle gelsin.

Not: Tabii ki kalp krizi değildi.

Tamamını oku
Tarih: Mayıs 07, 2022 Yazar: Yorum: 1 yorum

Sevenle oyun olmaz!

 



Başlık nereden aklıma geldiyse....

Şarkının içinde geçiyordu sanırsam. Sanırsam dedim de aklıma bir şey daha geldi.

Yıllar önce bir kitapta okumuştum.

Üniversitede bir psikiloji hocası amfide bir deney yapmaya karar veriyor. Deney için iki öğrenci seçiyor. ikisi sevgili olan bu öğrenciler deneyin içeriğini biliyorlar. Ancak 400 kişilik öğrenci grubu bu deneyden habersiz. Üst sıralarda bu iki sevgili ders sırasında tartışmaya başlıyorlar. Tartışma büyüyor ve aşağı öğretmenin yanına bağıra çağıra gidiyorlar. Erkek çok agresif, sürekli bağırıyor çağırıyor. Kız ise daha sakin bir şekilde tartışmanın içerisinde. Tartışma o kadar büyük ki herkes durup, olan biteni anlamaya çalışıyor. Bu sırada  aniden kız erkeğe tokat atıyor ve masanın üzerindeki vazoyu erkeğin kafasında kırıyor. Öğretmen araya giriyor ve kavgayı ayırıyor. İki öğrenciyi sınıftan çıkarıyor ve dışarıda ikisini de üstün başarısından dolayı tebrik edip, sınıfa geri dönüyor. Öğrenciler şaşkın psikoloji hocasına bakıyorlar. Hoca herkesin boş bir kağıt çıkarmasını ve az önce olan biteni kağıda yazmasını istiyor. Her öğrenci olayı gördüğü şekliyle yazıyor. Akşam yazılanları okuyan öğretmen, bir çok öğrencinin olayı anlatırken büyük bir tartışma yaşandığını, erkeğin kızın üzerine yürüdüğünü, kızın sakin bir şekilde tartıştığını ancak en sonunda dayanamayıp tokat attığını ve masadaki vazoyu oğlanın kafasında kırdığını yazdıklarını görüyor. Olaydan bir ay sonra aynı şekilde bir kağıda geçen ayki olayı yazmalarını istiyor. Bu sefer öğrencilerden bazılarının olayı ilk günkü gibi yazdıklarını, bazılarının, sevgililerin birbiriyle tartıştığını kızın tokat attığını yazdığını , bazılarının kızın çok sinirlendiğini ve oğlanın kafasında vazo kırdığını yazdıklarını görüyor.. Üç ay sonra aynı yazıyı bir daha yazmalarını istediğinde, bazı öğrencilerin oğlanın kıza tokat attığını, bazılarının kızın masanın üzerindeki suyu erkeğin yüzüne attığını, bazılarının erkeğin kıza tokat attığını ve bazılarının da olayla ilgisi olmayan şeylerin yazıldığını görüyor. Son olarak altı ay sonra deneyi tekrarladığında öğrencilerin büyük bir çoğunluğunun erkeğin kızı dövdüğü şeklinde olayı anlatığını bazıların ise olayı hatırlamadığını yazdıklarını görüyor.


Bunu niye anlattım.

Beynime nasıl güvenebilirim. Baksanıza 6 ay sonra olan bir olayı tam zıt bir şekilde olmuş gibi anlatabilen  beynimize nasıl güvenebilirim.

Anılarıma nasıl güvenebilirim.

Kendime nasıl güvenebilirim.

Yaşadıklarıma....


Önder Güngör/ Ankara / 07 Mayıs 2022



Tamamını oku
Tarih: Mart 19, 2022 Yazar: Yorum: 1 yorum

Hazine haritaları



Bugün sabah biraz geç uyandım. Ayrıca yatakta dönüp durdum. Daha nasıl keyif olabilir ki!

Geç kalk, uykunu al, bir de yatak keyfi yap.

Komidinin üzerindeki kitabı alıp, rastgele bir sayfa açtım. Hayal panosundan bahsediyordu. Son zamanlarda çok sık okur oldum bu tür alıştırmaları. Herkes faklı isimlerle anlatıyordu. Hayal panosu, hayal tablosu, rüya panosu vb... Ancak ben en çok 1980' li yıllarda okuduğum bir kitaptaki tanımı beğeniyorum. Hazine haritaları. Ancak ben olsam bu tür alıştırmalara Sahiplik Panosu derdim. Amaç sahip olmak istediklerimizi resmetmek değil mi?

Şimdi size 1980 li yılların sonunda okuduğum bu kitaptan Hazine haritaları başlığının birkaç satırını paylaşmak istiyorum.

Hazine Haritaları / Yaratıcı İmgeleme / Shakti Gawain

Bir "hazine haritası" yapmak çok güçlü bir tekniktir ve çok eğlencelidir. 

Bir hazine haritası, gerçekleşmesini arzu ettiğiniz hedefin hakiki, fiziksel bir resmidir. Bu harita çok değerlidir; çünkü o özellikle net, keskin bir imge oluşturur ve bu imge de daha sonra, hedefinizi gerçekleştirecek enerjiyi çeker ve hedefinize odaklar. Bu, bir yapı için hazırlanan projeninkine benzer bir işleve sahiptir. 

Bir hazine haritasını çizerek ya da boyayarak ya da dergilerden, kitaplardan, kartpostallardan, fotoğraflardan, harflerden, çizimlerden v.s. kesilmiş resim ve yazılarla bir kolaj yaparak hazırlayabilirsiniz. Sanatkârca bir başarı gösteremeseniz de kaygılanmayın. Basit, çocuksu hazine haritaları da büyük sanat eseri olanlar kadar işe yarar! 

Hazine haritası temelde, sizi, hedefinizin tamamen gerçekleştiği ideal sahnenizde göstermelidir.

Tamamını oku
Tarih: Mart 18, 2022 Yazar: Yorum: 2 yorum

Kelebeğin Rüyası - Rüştü Onur - Muzaffer Tayyip

Kelebeğin Rüyası - Aşk bahanesidir şiirin.




Bugün 16 Mart 2022 Çarşamba

Rusya, Ukrayna savaşı 20.gününde.

Benzin 18 TL. Dün 20 TL ‘ydi. Arabamın deposu 1100 TL’ye doluyor.

Ramazan pidesi fiyatı açıklandı. 6 TL olacakmış.

14 Mart Tıp Bayramı bu yıl daha dikkat çekiciydi.

Gamze ve ben Covid (+). Eski deyimle müspetiz. Evde dinleniyoruz.

18 Martta Çanakkale Köprüsü açılacak.

Evde yatarken eski bir film izledim.



Kelebeğin Rüyası filmi, Zonguldak ve köylerinden toplanan insanların asker zoruyla madende çalışmaya götürülmesi ile başlıyor.



Rıhtımda Rüştü ile Muzaffer’in Suzan’ ı görmesiyle şairler ekran önüne çıkıyor.

Muzaffer, “Neden güzel kızlar daha hızlı büyüyor?”

Rüştü, “En güzelinin bir şiirlik canı var.”

Filmin ilerleyen birkaç sahnesinde okunan şiirleri duyunca aklıma birden Orhan Veli geldi. Bilgisayarı açıp, filmin şairlerini tarattım. Zaten şiirleri ilk duyan ya da okuyan herkes Orhan Veli ile benzerliğini anlamış. Bu yönde çok fazla yazı ve yorum okudum. Ben de sanki Amerika’ yı keşfetmiş gibi sevinmiştim. Halbuki Amerika’ yı defalarca keşfetmişler izleyenler.

Olsun ben de hem film hem de Garip için bir şeyler yazayım.

Rüştü Onur, Muzaffer Tayyip Uslu. Adlarını ilk kez duymuştum bu şairlerin. Filmi durdurdum. Şiirlerini okumaya başladım. Önce Muzaffer Tayyip Uslu’ yu…

-OKTAY RİFAT'A-

Önce bütün şairlere selam
Sonra şunu söylemek isterim
Ölüm hiçte güzel değil
Ne sabah var ne akşam (Muzaffer Tayyip Uslu)

Şiirin daha ilk dizesini okuduğunuzda, Orhan Veli’ nin ilkini 8 Aralık 1937’ de saat 21 ‘de yazdığı (Oktay Rıfat’a Mektuplar şiirleri) şiir aklınıza geliyor.

Ankara, 8. 12. 37 Saat 21

Kış, kıyamet
Macar Lokantası'nda yazıyorum
İlk mektubumu. Oktay' cığım
Bu gece sana bütün sarhoşların Selâmı var (Orhan Veli)

Rüştü Onur 1920 ,  Muzaffer Tayyip Uslu ise 1922 doğumlu. Orhan Veli ve Oktay Rıfat 1914 doğumlular. Oktay, Orhan’ dan 2 ay daha büyük 😊 Orhan Veli’ nin ilk şiiri (Sicilyalı Balıkçı) 1 Aralık 1936'da Varlık Dergisinde Mehmet Ali Sel imzasıyla yayımlandığında, Muzaffer Tayyip Uslu henüz daha 14 yaşında.

Google’ da biraz daha arama yapınca, The Journal of Academic Social Science Studies’ de “ORHAN VELİ’NİN İZİNDE BİR “GARİP”: MUZAFFER TAYYİP USLU” adlı, Araştırma Görevlisi Seda ÖZBEK’ in makalesini buldum. Burada da şairin Orhan Veli etkisinde kaldığı ve Garip akımının etkisinde olduğu yazılıydı. Makalede, Muzaffer Tayyip’ in “Remzi Bey‟e Şiirler” başlıklı manzumesinin Orhan Veli’ nin Süleyman Efendi’siyle akraba olduğu,

Nasıl yaşamışsın Remzi Bey
Nasıl yaşamışsın sen
Bugüne kadar böyle
İnsanlardan habersiz.
Oturup bir masa başına
Kaydederek
Falanca evrağın
……/Muzaffer Tayyip Uslu

 

Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah'ın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendiye
……/Orhan Veli

Yine aynı makalede Araştırma Görevlisi Seda ÖZBEK’ in deyimiyle Orhan Veli, Elene’ yi öptüğünü inkar ederken (, Muzaffer Uslu’ nun Evadoksiya’ yı öptüğünü anlattığı satırların şairin Orhan Veli etkisinde ne kadar kaldığının tipik örnekleri olarak gösterilmektedir.

Kim söylemiş beni
Süheyla'ya vurulmuşum diye?
Kim görmüş, ama kim,
Eleni' yi öptüğümü,
Yüksek kaldırımda, güpegündüz? (Orhan Veli)

 

İnkâr etmiyorum ki
Öpmesine öptüm Evadoksiya’ yı
Hem de Zeyrek yokuşunda öptüm
Sinemaya da götürdüm
Fakat ben o zaman
Deli gibi seviyordum onu
Sanırsam, o da beni seviyordu
Sevmese ıslık çalar mıydı?
Saat ondan sonra
Çabuk gel diye (Muzaffer Tayyip)

 

Dönelim Kelebeğin Rüyası filmine,

Film’de Rüştü ile Muzaffer’in hocası rolünde Yılmaz Erdoğan var. Film’de ismi hiç geçmiyor. Stajyer Edebiyat öğretmeni. Behçet Necatigil. Ancak filme bakıp aldanmamak lazım. Muzaffer, Behçet Necatigil’ den sadece 6 yaş küçük. Orhan Veli ise Behçet Necatigil’ den  2 yaş büyük. 

Filmin ilk sahnelerinde Rüştü ve Muzaffer, gelen postadan Varlık Dergisi’ ne bakıp, kendilerinin gönderdiği şiirlerin yayımlanmadığını, ancak hocanın şiirinin yayımlanmış olduğunu söylüyorlar. Behçet Necatigil öğretmenliğe başlamadan önce Yüksek Öğretmen Okulu’ nda  Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde yükseköğrenim görmüş. Bu okuldayken Ali Nihat Tarlan ve Ahmet Hamdi Tanpınar'ın öğrencisi olmuş. Divan şiiri ve Tanzimat şiiriyle onlar vasıtasıyla tanışmış. Öğretmen Okulu ‘nda Cahit Külebi en iyi arkadaşıymış. Alman Filolojisi bölümünün bazı derslerine de misafir öğrenci olarak katılmış. Berlin’de dört ay Almanca kursu almış.  1940 yılında yükseköğrenimini tamamladıktan sonra öğretmenliğe başlamış. Önce Kars’a atanmış sonra da Zonguldak’a. Şiir alanında, Rüştü ve Muzaffer’den önde olmasının yanında o da şiirlerinin henüz başlangıcında olmalıydı o yıllarda. O dönemde Zonguldak'ın gazetelerinden Ocak’ta, Kara Elmas dergisinde ve İstanbul’da çıkan Değirmen adlı dergide bu 3 şairin birlikte şiirleri yayımlanıyor. Aslında Behçet Necatigil’ in ilk şiir kitabı, Muzaffer Tayyip’ in ölümünden 1 yıl önce basılıyor.1945 yılında. Tesadüf olmasa gerek, aynı yıl Muzaffer Tayyip Uslu’ nun Şimdilik kitabı da yayımlanıyor.  

Filme geri dönelim.



Film’de rakı içerlerken, (vayyyy rakı sahnelerine bayılırım.) Hoca’nın “Şiiri yayımlanmayan her şair dergi çıkarmak ister.” sözü halen daha kulaklarımda. Yine rakı sofrasından; Muzaffer Tayyip’ in, “Kız şiirden anlıyorsa, beni seçer. Anlamıyorsa zaten senin olsun.” sözleri. Ve Hoca’ nın “Bir kızın şiiri beğenmesi şairi de beğeneceği anlamına gelir mi?” sorusu. “Gelmez mi?” sorusuna, “Valla ben gelmediğini gördüm.” cevabı.

Şu diyalog da çok hoşuma gitti.

“Edebiyat ezberleyince edebiyatçı mı olunuyor?”

“Bilmeyince de hiçbir şey olunmuyor.”

Filmde dikkatimi çeken bir ayrıntı oldu. Henüz ilk sahnelerde Rüştü ve Muzaffer Zonguldak’ ın caddelerinde şiirlerini satarken, masada duran kitabın üzerinde “Şimdilik-Muzaffer Tayyip Uslu yazıyordu. Halbuki bu isimli kitap 1945 yılında (Rüştü’ nün vefatından 3 yıl sonra) yayımlanıyor. Yukarıda da bahsetmiştim, Muzaffer Tayyip ölümünden 1 yıl önce şiirlerini bir araya getirip yayımlıyor. Oysa filmin başı daha henüz 1941-1942 yılları arasını kapsıyor.

Filmden bir diyalog daha: Rüştü, Zonguldak’ta hastanede yatarken Muzaffer ile konuşması.

Muzaffer “O kıza şiir yazılmaz!”

Rüştü “Niye?

-          Elini sıkmadı senin?

-          Koktu. Herkes gibi.

-          Herkes gibi olana şiir yazılır mı?

-          Yazılmaz mı?

-          Yazılır mı?

-          Biz bir kıza şiir yazmayacağız ki. Kız bizim bahanemiz. Aşk bahanesidir şiirin.

Sonra Hoca gelir hastaneye ve çantasından Garip dergisini çıkarır. Bu dergi, 1941 yılının Mayıs ayında yayımlanan Garip seçkisiydi.  Bu kitapta Orhan Veli’nin yirmi dört şiiri, Melih Cevdet'in on altı, Oktay Rifat'ın ise yirmi bir şiiri yer almıştı. Bu kitap Garip akımının başlangıcıydı.

Muzaffer dergiden Melih Cevdet’ in Islık Çalmak şiirini okur.

Balıklar için deniz lâzım
Sevişmek için işsiz olmak,
Ve geceleri yatakta
Duymamak için tabanların sızısını,
Zengin olmak lâzım.
Oysa ıslık çalmak için
Bir şey lâzım değil... (Melih Cevdet)

Filmdeki Leblebici Şeyhmuz’ un şiir kitaplarını almak istemesi de güzel espriydi. Devamında Muzaffer, Suzan’ la karşılaştığında Hoca niye ona kötü davrandığını sorduğunda;

“İnsanoğlu Hocam. İyi davranınca çabuk unutuyor.” sözü halen daha kulağımda.

Ve yağmurlu bir sahnede Hal Tercümesi’ ni okur Yılmaz Erdoğan,

Yılların çarmıhında vücudumu günler,
Taşa tuttu.
Çivilenip kaldı ufkumda,
Mevsimler var, yağmur bulutu.
Kapalı kaynar tencerem bilinmez,
Et mi pişer, dert mi pişer.

Çağırmadılar ki beraber gidelim,
Gittiler birer ikişer.
Hatıralar bana gelmekle,
Tamamen aldanmışlar.
Bir sır gibi ele verdi beni
Kuyularda kamışlar.
Ümitlerim, ne var ne yok, bitti;
Nöbete geçti korkular.
Üstüme çevrilen aydınlıklar içinden,
Gece – beni kurtar!

Behçet Necatigil, İZDİHAM

Film’ e devam,

Nalbur sahnesi var ya, orada ben olsam nalburun adını Battal yerine Remzi koyardım. Şiirdeki gibi.

 

“İnsanlar tokalaşınca verem bulaşmaz, olsa olsa biraz sevgi bulaşır O da unutunca geçer”

Orhan Veli ile, Muzaffer ‘in ortak bir yönü daha var. Filmde daktiloyu izinsiz aldığı için Muzaffer memuriyetten atılır. (1941) Orhan Veli’ de memuriyetten istifa etmiştir.

GÜZEL HAVALAR

Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti. (Orhan Veli)

İnternette araştırmaya devam ederken, bir araştırma makalesine daha rastladım. Makale 2018 yılına ait. “İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’de Modernleşme Olgusu: Kelebeğin Rüyası Film Örneği” Rifat Becerikli (Dr. Öğr. Üyesi-Bozok Üniversitesi İletişim Fakültesi) ve Mehmet Sena Kösedağ (Dr. Öğr. Üyesi-Bozok Üniversitesi İletişim Fakültesi) Bu makaleyi okumanızı öneririm. Filmin geçtiği döneme ait sosyal ve politik olaylar çok güzel anlatılmış. Film ile ilgili yorumlarda, mükellefiyete, sınıf ayrımına, yoksulluğa, sosyal yaşantıya ait filmdeki örnekleri güzel bir şekilde anlatmışlar.

Çok fazla uzatmadan film ile ilgili diğer düşüncelerimi hızlıca yazmak istiyorum.

Filmin sonundan başlıyorum bu sefer.



Filmin sonlarında Rüştü’ nün eşi Mediha ölür. Bunun üzerine Rüştü kendisini odaya kapatır. Muzaffer de onunla birliktedir. Günlerce yemezler içmezler. Sadece duvarlara şiir yazarlar. En sonunda Mediha’ nın ölümünden 8 gün sonra Rüştü de ölür. Sonuçta eşinin ölmesi hastalığını nüksettirmiş, Rüştü hiçbir şey yemeyip içmeyip kendisini bir nevi intihara sürüklemiştir. Böylesine büyük bir aşk.



Peki bu aşkın büyüklüğünü filmde başka nerede görüyoruz? Heybeliada’ daki Sanatoryumda. Filmde beğenmediğim ya da eksik bulduğum yerlerden birisi de burası. Rüştü Onur bu  Sanatoryum’ da tedavi olabilmek için yıllarca sıra bekler hatta arkasından Muzaffer’de bin bir uğraşla bu Sanatoryum’ a yatar. Ve bu tedavi sürecini ve Sanatoryum’ daki yatışını Mediha uğruna terk eder Rüştü. Rüştü uğruna da Muzaffer. Böylesi bir karar büyük aşkın uğrunadır. Peki biz Sanatoryum sahnelerinde bunu ne kadar hissedebildik. Rüştü ile Mediha’nın yakartop ve kartopu oyunlarından. Böylesine önemli bir aşk bu kadar basitçe geçiştirilmiş. Uğruna veremle savaşını terk eden bir insan, uğruna kendisini odaya kapatıp ölüme sürükleyen bir erkek ve adadaki yakartoplu ve kartoplu sahne..Bu aşk daha güzel işlenebilirdi. Uğruna ölüme iki kez gittiğin aşk.

Buraya kadar…

Covid pozitif olarak evde veremli gibi öksürerek seyrettiğim 2013 yapımı Kelebeğin Rüyası filminden aklımda kalanlar.

Bu arada,

Muzaffer Tayyip, Rüştü Oktay’ ın ölümünden 4 yıl sonra 1946 yılında vefat etmiş ve cenazesi dönemin en katılımlı cenaze töreni olmuş. Seda ÖZBEK’ in makalesinde, cenazede devlet erkanının tesadüfen orada olduğu yazılı ancak dönemin Zonguldak Valisi’nin Oktay Rıfat’ ın kayınpederi olmasının bunda etkili olduğu söylenmektedir. ( Bu arada Oktay Rıfat, Nazım Hikmet’in kuzenidir.)


 


Öldükten Sonra

Diyecekler ki arkamdan
Ben öldükten sonra
O, yalnız şiir yazardı
Ve yağmurlu gecelerde
Elleri cebinde gezerdi
Yazık diyecek
Hatıra defterimi okuyan
Ne talihsiz adammış
İmanı gevremiş parasızlıktan (Muzaffer Tayyip Uslu)




Hülasa

Ben ölsem be anacığım
Nem var ki sana kalacak
Ceketimi kasap alacak,
Pardösömü bakkal
Borcuma mahsuben...
Ya aşklarım
Ya şiirlerim ne olacak
Ya sen ele güne karşı
Nasıl bakacaksın insan yüzüne
Hülasa anacığım
Ne ambarda darım
Ne evde karım var.
Çıplak doğurdun beni
Çıplak gideceğim (Rüştü Onur)

 

 

Ankara / 16 Mart 2022 / Önder Güngör



Tamamını oku
Tarih: Mart 05, 2022 Yazar: Yorum: 2 yorum

Seni sevmeye çalışıyorum. Biraz da sen gayret göster.

 


Bir doktor abim Briç Kulübüne üye. Yıl içerisinde ülke içinde yapılan turnuvaların çoğuna katılırdı. Zamanında yurt dışındaki turnuvalara da gidermiş.

O anlatıyor:

“Briç kulübüne zaman zaman hızlıca zengin olmuş yeni yetmeler gelir. Parası bol olduğu için kendisine özel hocalar tutar bunlar.

Yine bunlardan birisi bir gün kulübe geldi, başladı anlatmaya. “Adam 3 pik dedi. Ben 4 kör dedim. Sonra maça damla açılış yaptı verdim maça valesini vb….” Adam bir saate yakın böyle anlatmış durmuş. O an kulüpte bulunan ve defalarca turnuvalara katılmış, yurt içinde ve yurtdışında dereceler kazanmış adamlar ses çıkarmadan adamı dinlemişler. En sonunda birisi dayanamayıp; “Bak arkadaş bir saattir seni sevmeye çalışıyorum. Biraz da sen gayret göster.” demiş.

Hayat böyle.

Biraz da bizim gayret göstermemiz gerekiyor.


Ankara, 05 Mart 2022

Tamamını oku
Tarih: Şubat 27, 2022 Yazar: Yorum: 0 yorum

Geçip giden zamanları bir yerlerde bulsam

 




Ankara deyince aklınıza ne gelir?

Benim?
Tamamını oku
Tarih: Ocak 22, 2022 Yazar: Yorum: 1 yorum

Son bir kez daha eseyim deli deli

 


Küçükken günübirlik denize giderdik. Deniz oturduğumuz yere bir saatlik uzaklıktaydı. O yüzden sabah gider akşam dönerdik. Çocukluk işte denizden çıkmazdık gün boyu. Akşam eve gelip yatağa yattığımda, yatakta bir o yana bir bu yana sallanır dururdum. Gözlerimi kapatır kendimi denizin ortasında hayal ederdim. Sallantı hissi o kadar kuvvetliydi sanki gerçekten vücudum sallanır gibi hemen uykuya dalıverirdim.

Çoğu zaman hep bir sonraki denize gideceğimiz günü hayal ederdim. İçimden, "Bir daha ki gidişimde şöyle yüzeceğim böyle yapacağım, bu sefer hiç denizden çıkmayacağım, denizin tadını daha fazla çıkaracağım." derdim. O anın tadını daha fazla çıkarmak için kendi kendime söz verirdim. Gerçekten de denize gittiğimizde bu düşüncelerim aklıma gelir, hemen kendime verdiğim sözleri yerine getirmeye çalışırdım. Ancak eve geldiğimde yaşadığım bu güzel anları hayal ettiğimde hepsi sanki bir rüya gibi gözüküyordu aklımda. Sadece bir "an"lık.
İşte ilk "farkındalık" deneyimlerim böyle başladı.
Daha sonraki yıllarda ise buna benzer zevk aldığım "yaşananlar" değişse de hayallerim hep bu tarzda oldu. Hoşlandığım ve yapmaktan haz duyduğum anların fakına varmak ve bunları daha çok bir farkındalıkla yaşamaya çalışmak.
Yıllar geçtikçe şunu fark ettim.
Geçmişte yaşadığım haz dolu anları hayal etmekle sadece zihnimde bir "akış" oluşturduğumu, ancak hiç yaşamadığım bir anıyı düşünerek oluşturduğum zihinsel hayalle, yaşadığım an için oluşturduğum akış arasında hiç bir fark olmadığını anladım. Yani geçen yıl gün batımında plajda yalın ayak yürüme anısıyla, hiç gitmediğim bir plajda yürüme hayalim arasında hiç bir "hissel" fark yoktu. Bunu fark ettiğim yıllardan sonra "hayal gücü" ndeki "güç" kavramının gerçekten gerçek gücü temsil ettiğini anladım.

Önder Güngör/ Ankara
Tamamını oku
Tarih: Ocak 15, 2022 Yazar: Yorum: 2 yorum

Ufo Aktüalite (*)

 (*) Başlık: Ruh ve Madde Dergisi' nin 1970' li yıllarda yayınlanan makale başlığı







Genç yaşlarımda UFO' lara çok meraklıydım. Aslında o zamanlarda UFO görmek beni tatmin edecek birşey değildi. Daha çok bir uzaylı görmek ya da bir uzay aracının içinde olmanın daha heyecan verici olduğunu düşünüyordum. Ancak gece karanlıkta yolda yürürken bir kedi bile görmek beni ürkütürken bir uzaylıyla gerçekten karşılaşma isteği de çok cesurca geliyordu bana.

Ruh ve Madde Dergisi' nin 1978 yılı Nisan, Mayıs ve Haziran sayılarında George Adamski ile yapılan röportaj dizisi var. Bu bölümlerden bazıları:

Soru: Uzaylılar materyalize ve demateryalize olabiliyorlar mı?
Cevap: Hayır, olmazlar. Eğer onlar materyalize ve demateryalize olabilecek yetenekte bulunsalardı metal uzay araçları yapma zahmetine niçin katlansınlar.

....


Soru:Bir uzaylıyla nasıl karşılaşabilir ve onların uzay gemilerinden birine nasıl binebilirim?
Cevap: Açıkçası bu soruyu cevaplandıramayacağım. Benim başımdan geçen benzer tecrübeleri olan kimselerden herhangi biri de bunu becerebileceğini sanmıyorum. Herhangi bir kimse için onlarla bir görüşme düzenleyebilecek durumda değilim. Hatta bun kendim için de yapamam.



Tamamını oku