Tarih: Şubat 11, 2024 Yazar: Yorum: 0 yorum

Uzun saç ve spiritualizm


Birçok kabilede uzun saçın, güçlü bir kültürel kimliği temsil ettiğine inanılır. Kızlderililerin saçları kültürel kimlik için önemli olan pek çok şeyden biridir.

Şamanizm’e göre saç canlıdır ve içerisinde bir ruh taşımaktadır.


İnternette yıllardır bir hikaye dolaşır durur:

Amerikalılar Vietnam savaşında çok asker kaybetmişler. Askerler ormanlık alanda ya tuzaklara yakalanıp ölmüşler ya da kaybolup,Vietnam askerleri tarafından öldürülmüşler. Amerikalı komutanlar bu durumu düzeltmek için, Kızılderili yerlilerini asker olarak Vietnam' a göndermeye karar vermişler. Çünkü, Kızılderililer hem daha iyi iz sürüyorlar hem de kurulu tuzakları daha iyi sezinliyorlarmış. Vietnam' a gönderilen Kızılderili' lerden hiçbiri başarılı olamamış. Yıllar sonra bu konuyu araştıran araştırmacılar, askere alınan Kızılderililer' in saçları kesildiği için psişik ve ruhsal yeteneklerini kaybettiği tezini savunmuşlar. (Ameikalılar askera aldıkları Kızılderili askerlerin saçlarını keserek onları Viatnam'a göndermişlerdi.) Hatta yıllar sonra bu tezle ilgili deneyler yapılmış. Saçları uzun olan Kızılderililer bir dizi teste tabii tutulmuşlar. İki gruba ayrılan deneklere uygulanan testlerden iki grupta benzer başarılar göstermiş Ancak bir gruptaki Kızılderili' lerin saçı kesilince deneylere devam edildiğinde saçları kesilmeyen gruptan daha az puan almışlar. Üstelik ilk testleri tekrarlanınca aynı testteki başarıları da gerilemiş.

Bu deneye benzer bir anlatım için bir siteden aldığım alıntıyı da aşağıya ekledim. ( https://thehairshaman.com/symbolism/native-americans/the-truth-about-hair-and-why-indians-would-keep-their-hair-long/ )

Doksanlı yılların başında Sally [gizliliği korumak için adı değiştirildi], VA Medical hastanesinde çalışan lisanslı bir psikologla evliydi. Kocası, travma sonrası stres bozukluğu olan TSSB'li savaş gazileriyle çalışıyordu. Çoğu Vietnam'da görev yapmıştı.

Sally şöyle dedi: “Kocamın Doctor's Circle'daki dairemize elinde resmi görünümlü kalın bir dosyayla döndüğü bir akşamı çok net hatırlıyorum. İçinde hükümet tarafından yaptırılan yüzlerce sayfalık belirli çalışmalar vardı. İçindekiler karşısında şoktaydı. O belgelerde okudukları hayatını tamamen değiştirdi. O andan itibaren benim muhafazakar orta yol kocam saçını ve sakalını uzattı ve bir daha kesmedi. Dahası, VA Tıp merkezi bunu yapmasına izin verdi ve personeldeki diğer muhafazakar adamlar da onun örneğini takip etti.

Belgeleri okuyunca nedenini öğrendim. Vietnam Savaşı sırasında, savaş departmanındaki özel kuvvetler, engebeli arazide gizlice hareket etmek üzere eğitilmiş yetenekli izciler ve güçlü genç adamlar bulmak için Amerikan Kızılderili taramak üzere gizli görevdeki uzmanlar göndermişti. Özellikle olağanüstü, neredeyse doğaüstü takip yetenekleri olan adamları arıyorlardı. Dikkatle seçilmiş bu adamların takip ve hayatta kalma konusunda uzman oldukları kapsamlı bir şekilde belgelendi.

Bu Kızılderili izcilerden bazıları daha sonra askere alındı. Askere alındıktan sonra inanılmaz bir şey oldu. Normalde sahip oldukları yetenek ve beceriler ne olursa olsun, gizemli bir şekilde ortadan kaybolmuş gibiydi, Çünkü Vietnam' a gönderilen bu askerler sahada beklendiği gibi performans gösteremiyordu.

Ciddi kayıplar ve performans başarısızlıkları, hükümetin bu işe alımlar için pahalı testler yapmasına neden oldu ve ortaya çıkan şey de bu.

Beklendiği gibi performans gösteremedikleri sorulduğunda, daha yaşlı askerler tutarlı bir şekilde, gerekli askeri saç kesimi yapıldıktan sonra düşmanı 'hissetmediklerini', artık bir 'altıncı hisse' erişemediklerini, 'sezgilerinin' artık işe yaramadığını söylediler. Artık ince işaretleri de 'okuyamıyorlar' veya algılanmayan duyu dışı bilgilere erişemiyorlardı.

Bu nedenle test enstitüsü Kızılderili'lerin, uzun saçlarını korumalarına izin verdi ve onları birçok alanda test etti. Daha sonra tüm testlerden aynı puanları alan iki adamı eşleştireceklerdi. Çiftten birinin saçını uzun tutmasına izin veriyorlardı, diğer adama ise askeri saç kesimi yaptırıyorlardı. Daha sonra iki adam testleri tekrarladı.

Uzun saçlı adam defalarca yüksek puanlar almaya devam etti. Kısa saçlı adam, daha önce yüksek puanlar aldığı testlerde defalarca başarısız oldu. (https://thehairshaman.com/)

Uzun saç, maneviyat ve güç....

 Birçok uygarlık ve dinde saçlar maneviyatın ve ruhsallığın bir parçası olarak kabul edilirdi. Uzun saçın insanları, tanrıya doğaya ve ruhlarına bağladığına inanılırdı. Uzun saç güç ve maneviyatın simgesiydi.  Bu yüzden Antik Yunan tanrıları genellikle güç ve tanrısallığın işareti olarak uzun, dalgalı saçlarla tasvir edilmiştir.

Zeus ve Hera uzun saçlı olarak tasvir edilir.


Samson ve Delilah ' ın hikayesi

Eski Ait 'te bir hikaye vardır. Samson ve Delilah' ın hikayesi. Bu hikaye Rubbens tarafından Samson ve Delilah tablosuyla tasvir edilmiştir. Samson yenilmez bir kahramandır. Bir orduyu tek başına yenebilecek güçtedir. Filistinliler onunla baş edebilmek için bu gücün sırrını öğrenmek isterler. Bunun için Samson' un sevgilisine rüşvet verirler. Delilah ısrarla Samson' a bu insanüstü gücünün nereden geldiğini sorar. Her seferinde sırrını açıklamayan Samson en sonunda sırrını söyler. Samson' un sırrı uzun saçlarındadır. Bu uzun saçları tanrıyla yaptığı anlaşmayla ona adanmıştır. Delilah, Samson' a tuzak kurar ve bir gece uyurken saçlarını keser.

Aşağıdaki tabloda Samson, Delilah' ın kucağında uyumakta olduğu ve saçlarının bir Filistinli tarafından kesildiği tasvir edilmiştir.


Samson, Delilah' ın koynunda uyurken saçları kesilmekte ve gücü elinden alınmaktadır.


Çinliler ve Kızılderililer, saçın sadece ruhla değil aynı zamanda Dünya Ana ile bağlantılı olduğunda inanıyorlardı. Saç kesmenin Tanrı'dan düşünceyi kesmekle aynı şey olduğunu düşünüyorlardı. Saçları örmek birlik ve beraberliği simgelemektedir. 

Saçları örmek

Bir Kızılderili nin https://sistersky.com adlı siteden alıntıladığım yazısı aşağıdadır.

Saçlarımızla kurduğumuz ilişki, kültürümüzle olan bağımızın ve ilişkilerin kutsallığına dayanan farklı bir dünya görüşünün sürekli bir hatırlatıcısıdır. Bir çocuğun saçını örmek samimi ve besleyici bir ilişki kurmanın başlangıcıdır. Annem her gün okuldan önce küçük kardeşimin saçını örerdi. Dedem öldüğünde annem kardeşimin saçını kesti. Artık yanında oturup saçlarını öremediği için duyduğu üzüntüyü dile getirdi. İkisi için özel bir bağ kurma zamanıydı.

Toplantılarda aile üyelerinin ve arkadaşlarının birbirlerinin saçlarını fırçalayıp ördüğünü görmek yaygındır. Bağ kurmanın güzel bir yolu ve ilişkilerin kutsallığını güçlendirmenin güçlü bir yoludur. Örgünün sembolizmine ilişkin bu uygulamayı doğrulayan bir öğreti vardır. Tek bir saç telinin çekildiğinde zayıf olduğu söylenir, ancak saçın tamamını bir örgü halinde topladığınızda saçlar güçlü olur. Bu, tüm yaratılışla olan bağlantımızın yanı sıra ailenin ve kabilenin değerini de güçlendirir.

 

Bizden önce gelenlerin inandığı bir şey varsa o da, saçlarımızın doğal ve etkilenmeden uzamasına izin vermenin bir tür manevi önemi olduğudur .



Her bir iplik kendi başına zayıftır, ancak bir araya getirilmesi fiziksel olarak "tek akıl, tek kalp, tek ruh"u gösterir.



Yoga ve saçlar

Yogi bakış açısına göre uzun saç, huzuru, canlılığı ve sezgiyi artıran Kundalini enerjisini yükseltmeye yardımcı olur. Saçın kesilmesi, ışığın alındaki kemiklerden epifiz bezine iletilmesini engeller, bu da beyin aktivitesini, tiroid bezini ve cinsel hormonları etkiler. Saç ayrıca güneş enerjisini meditasyonun gerçekleştiği ön loblara yönlendirir. Bu "reseptörler", daha fazla miktarda kozmik enerjiye izin veren kanallar görevi görür. Gün içerisinde saçlarınızı toplamak güneş enerjisinin emilmesine yardımcı olur; geceleri onu aşağıda tutmak ay enerjisini emer. Geceleri saçları örmek aynı zamanda günlük aktivitelerden kaynaklanan elektromanyetik alanı dengelemeye de yardımcı olur. Auranıza ve beyin hücrelerinize enerji vermenin ve beynin merkezindeki epifiz bezini uyarmanın en iyi yolu, saçları bir "Rishi düğümü" şeklinde toplamaktır. (Hindistan'da bir Rishi , saçını başının tepesine kıvıran bilge kişidir.) 


Rishi düğümü





Yogi Bhajan ve Saç Bilimi

Yogi Bhajan'ın Amerika'ya geldiğinde öğrettiği ilk teknolojilerden biri Saç Bilimi' ydi.

“Başınızdaki saçların tam olgun uzunluğuna ulaşmasına izin verildiğinde, fosfor, kalsiyum ve D vitamini üretilir ve beynin üst kısmındaki iki kanal yoluyla lenfatik sıvıya ve sonunda omurilik sıvısına girer. . Bu iyonik değişim daha etkili bir hafıza yaratıyor ve daha fazla fiziksel enerjiye, gelişmiş dayanıklılığa ve sabra yol açıyor.” Yogi Bhajan

Yogi Bhajan, eğer saçınızı kesmeyi seçerseniz, sadece bu ekstra enerjiyi ve beslenmeyi kaybetmekle kalmayıp, aynı zamanda vücudunuzun, eksik saçları sürekli olarak yeniden büyütmek için büyük miktarda hayati enerji ve besin sağlaması gerektiğini açıkladı.

Ayrıca kıllar, güneş enerjisini veya pranayı toplayan ve beynin meditasyon ve görselleştirme için kullandığınız kısmı olan ön loblara yönlendiren antenlerdir. Bu antenler size daha fazla miktarda süptil, kozmik enerji getirecek kanallar görevi görür. Yogi Bhajan


Saçlar ve Türkler

İslamiyet öncesi Türk tarihine bakıldığında hem kadınların hem de erkeklerin uzun saçlı oldukları ve saçlarının örgülü olduğu çeşitli tarihî kaynaklardan anlaşılmaktadır (Şahbaz, 2020: 1495-1501). Göktürklerde kadın ve erkeklerin saçları uzun ve örülüdür (Radloff, 1994: 271). Oğuz Türklerinin de diğer Türk boyları gibi, saçlarını kesmedikleri bilinmektedir (Sümer, 1972: 48). Eski Türk geleneği olarak mezar başlarına dikilen balballardaki insan figürlerinin de uzun saçlı olduğu görülür (Ögel, 2000: 277). ( İlknur Bayrak İşcanoğlu / KIRGIZ HALK KÜLTÜRÜNDE SAÇ VE SAÇLA İLGİLİ UYGULAMALAR, İNANIŞLAR araştırma makalesi)


Saçlar, ruh ve beden

Kadim uygarlıklarda saçlar ruh, doğa ve tanrıyla olan ilişkiyi kuruyorlardı. Saç tanrının bir armağanıydı. İçeriden ruhla, dışarıdan doğayla ilişkiliydi. Bir nevi anten görevi görüyordu.

Saç en dıştan derinin tamamını geçerek deri altındaki yağ dokusuna kadar uzanır. Burada sinir,i arter ve ven ile ilişkilidir.


Kıllar, erkek ve kadınlarda baş bölgesinde, pubis bölgesinde, erkeklerde ise göğüs ve karın bölgesinde yoğunlaşmıştır. Baş bölgesindeki kıllar (saçlar) epifiz bölgesine, pubisteki kıllar erkekte testise, kadında yumurtalıklara, erkekteki göğüs kılları timusa,göbekteki kıllar ise pankreasa yakındır.

Erkeklerdeki sakal tiroid bezinde yakındır.

Erkeklerdeki uzun sakal, uzun saç gibi maneviyat ile ilişkilidir. Kadınlarda sakal yoktur. Çünkü kadınların maneviyatı erkeklerden daha güçlüdür. Çünkü kadınlarda rahim vardır. Rahim bir kadının ruhuyla iletişim kurabileceği en önemli organıdır.

Nelida, “Rahim, dişi hayvanların olanları hissettikleri ve bedenlerini düzenledikleri yoldur,” dedi. “Rahim yoluyla, kadınlar yapmak ya da yıkmak ya da çevrelerindeki her şeyle bir olmak için güç üreterek bunu çiftlerinde depolayabilirler.”
Nelida, rahmin ilk işlevinin soyumuzun sürmesini sağlamak için çocuk doğurmak olduğunu açıkladı. Ama kadınların bilmedikleri bir şey vardı: rahim ayrıca incelikli ve karmaşık ikincil işlevlere sahipti. Ve onunla benim geliştirmekle ilgilendiğimiz işlevlerin bunlar olduğunu söyledi. 
Taisha Abelar / Büyü Geçişleri


Saçların ay takvimine göre kesilmesi:

Herşeye rağmen yine de saçlarını kesmek isteyenler için https://thehairshaman.com/ sitesinde saçların ay takvimine göre nasıl kesileceği ile bilgiler bulunmaktadır. Lunar Hair Cutting






Tamamını oku
Tarih: Ocak 28, 2024 Yazar: Yorum: 0 yorum

Söyle kaç yaşındasın?



 Geçenlerde sabah arabayla işe giderken, Show Radyo' daki Gazoz Ağacı' nı dinliyordum.

Program sunucusu Cem Arslan anlatıyor.

Bir gün, Koç Üniversitesi' nde bir programa katılmış. Ara verildiğinde kantine gitmiş.

Kantinde ön sırada olan kız, kantinciden Kenpeyr istemiş. Kantinci

"Buyur?" demiş.

Kız tekrar kenpeyr istiyorum demiş.

Kantinci,

"Ablacım anlamadım bir daha de bakalım demiş?"

Kız kenpeyr istiyorum demiş tekrar.

Kantinci

"Ablacım valla ne istediğini anlamadım ama bizde öyle birşey yok." demiş.

Sonradan anlaşılmış kız Canpare istiyormuş.

"Ülker Canpare Bisküvisi" 

Ah bu gençlik.


Oktay Sinanoğlu 'nun Bye Bye Türkçe kitabının ikinci bölümü şöyle başlar

Türk milletinin dili, Türkçe'dir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bizde Türk dili, Türk milleti için mukaddes bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz hadiseler içinde ahlakının, ananelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, velhasıl bugün kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir.

Aslında bu satırları okurken bile, içinde Türk Dili' ne ait olmayan o kadar çok sözcük olduğunu görebilirsiniz. Hadi bunlar doğuıştan beri aileden, yaşadığımız çevreden öğrendiklerimiz ama sonradan öğrendiklerimizi bari dilimize sokmasak.

Kenpeyr ne ya!!!!

Bu satırları yazarken aklıma başka bir radyo hikayesi daha geldi.

Yine bir sabah işe giderken radyo dinliyordum. Ancak programın adı aklımda değil.

Genç bir kız canlı yayına bağlandı.

Sunucudan,

Cem Adrian' ın yeni şarkısını çalmasını istedi.

Sunucu arkadaş,

"Yeni şarkısını bilemedim hangisinden bahsediyorsunuz?" diye sordu.

"Yeni çıktı ya.." dedi kız. Sonrada ekledi. "Kum gibi."

....

Bir hikaye daha aklıma geldi.

Yıllar önce Kitap Fuar' ında genç bir kız eline üç-beş kitap almış röportaj yapıyor.

Sunucu soruyor.

"Fuar'ı nasıul buldunuz?

Genç kız:

"Çok faydalı buluyorum. Hem yeni kitaplara ulaşabiliyoruz hem de aldığımız kitapları yazarlarına imzalatabiliyoruz. Ancak bir kitabımı imzalatamadım. O yazar fuara katılmamış. Sabahattin Ali'" dedi.


Ankara / 28 Ocak 2024


Tamamını oku
Tarih: Ocak 15, 2024 Yazar: Yorum: 0 yorum

Gecenin Geç Saati Taksici Anılarım-4



 Saat:21.30

Evin önünden taksiye bindim.

Taksici arkadaş genç biri.

Hemen ekrandan Youtube' u açtı. Tam şarkı girecekken,

"Bana Bengü' den Biliyorsun' u çalar mısın dedim?" (Şu bölümü de okuyabilirsiniz.https://www.ondergungor.com/2023/12/gecenin-gec-saati-taksici-hikayelerim.html)

Genç arkadaş müziğün sesini orta seviyeye getirdi.

Müzik başlayaınca muhteşem bir ses kalitesini duyuınca

"Ohaaa" dedim.

"Abi ben müziği çok severim o yüzden sistemi ben kurdum." dedi.

Sonra sustuk. Müziği dinledik.

Müzik bitince Bengü' den Mor Salkımlı Sokağı istedim. Onu da dinledik.

Taksici arkadaş,

"Abi Mor Salkımlı Solkağı, Öykü' den de dinleyelim mi?" diye sordu.

Bir de ondan dinledik.

Bar' ın önüne geldiğimizde,

"Abi geldik" dedi genç arkadaş.

"Arabadaki müzik ses kalitesi gittiğim bardakinden daha iyi., gezsek mi biraz daha dedim."

Gülüştük.

Taksiden indim.


Önder Güngör / 15 Ocak 2024 / Ankara

Bengü, Biliyorsun Akustik



Bengü Mor Salkımlı Sokak



Bir de taksici arkadaşın isteğini dinleyelim. Mor Salkımlı Sokak, Öykü


Tamamını oku
Tarih: Ocak 13, 2024 Yazar: Yorum: 0 yorum

Minnettarlık-Şükran Duymak-Şükretmek

Sandra Ingerman & Hank Wesselman' ın birlikte yazdıkları Ruhsal Dünya' ya Uyanış adlı kitabı okuyorum. Kitaptan aşağıdaki bölümü alıntıladım.

Minnettarlık 

Alet çantanızdaki birinci şamanik gereç minnettarlıktır. Bu, yüreği açmak için tasarlanmış bir davranış ve yönlendirme biçimidir. Minnettarlık, ruh dünyadaki kapıları açmak için tasarlanmış yüksek seviyeli bir uzamdır.
Kitabın devamında bu duygu için alıştırma anlatılmış.

EGZERSİZ: MİNNET DUYMAK, TEŞEKKÜR ETMEK İÇİN 

Kendinizi mutsuz, keyifsiz, moralsiz hissettiğinizde heriıangi bir şey için tam bir minnet duygusu beslemek zordur, dolayısıyla minnettar hissetmek için yavaş yavaş çalışmaya başlamalısınız. Dikkatinizi sevdiğiniz bir şeye yöneltin. Bu, kediniz, köpeğiniz ya da muhabbet kuşunuz gibi masum ve minnet duymaya, takdir etmeye değer bir şey olabilir. Hayatınızdaki bu küçücük yaratık için biraz minnet duymak üzere kendinize izin verin. Daha sonra ise bu hissi, sahte kişiliğinizin (genellikle hayatla muhatap olmak için egonuz tarafından yaratılmıştır) itiraz etmekte zorluk çekeceği diğer varlıklara ya da şeylere doğru genişletmeye başlayın; soğuk bir sabahtaki güneş ışığı, sıcak çikolata, sıcak bir gündeki gölgelik yer vb. Sonrasında ise egonun Ruh üzerinde bir etkisinin olmadığını hatırlayın. Benliğimize yönelik hatalı algımız, bizim spiritüel yanımızı sadece geçici olarak etkileyebilir; dolayısıyla minnet duymanın avantajı kişiliği devre dışı bırakması ve onu kendini önemseme hissinin pençesinden alarak Ruh'u devreye sokmasıdır. Minnettarlığın ödülleri oldukça fazladır. Minnet duymanın size sağlayacağı faydalardan bazılannı şöyle özetleyebiliriz:
1 . Minnet duygusu, deneyimleri farklı bir çerçeveye oturtur; böylelikle problem olarak görünen ya da pek önemsenmeyen bir şey iyi bir şey haline gelir, hayır olarak algılanır. Örneğin, evinizin önündeki ağaç için minnet duyduğunuzda onu göz ardı etmeyi bırakır ve onun size sağladığı nimetlere odaklanırsınız. Siz minnettar olduğunuz için de dünya bir anda daha iyi bir yer haline gelir.
2. Minnettar olduğunuzda, kendi benliğimizin dışındaki bir şeyle bağlantı kurar ve Ruh dahilindeki her şeye bağlı olduğunuzu fark edersiniz. Başka bir deyişle; minnettar olmak ve şükran hissetmek, farkındalığınızı sadece kendini önemsemekten, kibirden ve "bencil" olmaktan uzaklaştırarak bize her şeyin, hepimizin birbiriyle ve bağlantı halinde olduğunu hatırlatır.
3. Minnet duymak size faydalı olan, esenlik veren şeyleri güçlendirir; çünkü Ruh her zaman için size takdir ettiğiniz, tanıyıp farkında olduğunuz şeyleri verme eğilimi taşır. Ne kadar çok minnet duyarsanız, minnet duyduğunuz şeyleri de o denli edinmiş, kazanmış olursunuz.

Daha sonra Dr.Richard Carlston' un Ufak Şeyleri Dert etmeyin kitabındaki bölüm aklıma geldi. Kitabı gidip raftan aldım ve tekrar okudum. O bülümü de aşağıya alıntıladım. 

Her Gün Bir Dakikanızı Teşekkür Edecek Birini Düşünmek İçin Harcayın 

Aslında en çok birkaç saniyenizi alacak olan bu strateji, benim uzun zamandan beri sahip olduğum bir alışkanlıktır. Güne başlarken hep teşekkür edeceğim birini düşünürüm. Bana göre şükran ve iç huzuru birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Bana verilen yaşam nimeti için ne kadar içten minnet duyarsam, kendimi o denli daha huzurlu hissederim. O halde, şükran duygusunun gelişmesi için biraz pratik yapmak gereklidir. Eğer biraz olsun bana benziyorsanız, yaşamınızda minnet duyacağınız pek çok kimse vardır; aile bireyleri, geçmişinizde kalan insanlar, öğretmenleriniz, iş arkadaşlarınız, sizi bir sıkıntıdan kurtarmı ş olanlar ve bunun gibi yüzlerce kişi olabilir. Ya da, daha üst bir düzlemde, yaşamın kendisi veya doğanın güzelliği için minnet duyabilirsiniz.

Minnettarlıkla şükretmek/şükran duymak sanki aynı şeymiş gibi anlatılıyor. Ben farklı olduklarını düşünüyordum. Şükretmeyi daha ruhani, minnettarlığı daha insani düşünüyordum.


Google' a minnettar ne demek diye sorduğumda:


Sözlük
Oxford Languages sağlayıcısından tanımlarDaha fazla bilgi
minnettar
/..–/
ad
  1. bir kimseden gördüğü iyiliğe karşı teşekkür borcu bulunan, gönül borçlusu.


yazıyor.

Türk Dil Kurumunda minnettarlık olarak arttığımda çıkan sonuç ise şu.

minnettarlık, -ğı
isim

Minnettar olma durumu; şükran:


Aynı şekilde şükretmek kelimesini Google' dan arttığımda,
Sözlük
Oxford Languages sağlayıcısından tanımlarDaha fazla bilgi
şükretmek
  1. 1.
    her şey için Tanrı’ya şükranını, minnet duygusunu sunmak.
  2. 2.
    bir kimseye, bir şeye gönülden şükran duymak.

Neyse sonuç olarak önemli olan benim kalbimde nasıl hissettiğim.

Önder Güngör / Ankara / 13 Ocak 2024

Tamamını oku
Tarih: Ocak 01, 2024 Yazar: Yorum: 0 yorum

Gecenin geç saati taksici hikayelerim 3



 Beykoz İşkembecisi' nden saat 03.15' de çıktım.

Hemen yan yolda bulunan taksi durağındaki taksiye bindim.

Çorba' yı içtik ama kafayı etkilemiyor ki. Kafa 1500.

Evin adresini söyledim.

Üst yoldan gidelim dedim.

"Abi evi biliyorum daha öncede gittik." dedi taksici.

"Ha öyle mi? Ne zaman?" diye sordum.

"Dün gece abi."dedi.



Önder Güngör Ankara 30 Aralık 2023

Tamamını oku
Tarih: Aralık 29, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Değerini bilenlerin yanında ol.



Eski bir hikaye vardır.

Arkadaşlarıyla sorun yaşayan bir çocuk üzgün halde eve gelir.

Babası o halini göürnce çocuğu yanına çağırır ve garaja götürür.

Garajda yıllardır duran çok eski arabasının anahtarını verir ve arabayı galericiye götürmesini ve ne kadar fiyat vereceğini öğrenmesini ister.

Çocuk bir süre sonra gelir ve galericinin 1000 dolar fiyat verdiğini söyler. Bunun üzerine babası arabayı pazara götürüp, orada fiyat almasını ister. Geri gelen çocuk bu sefer 1100 dolar verdiklerini söyler.

Babası çocuğa antika arabaların alınıp satıldığı bir derneğin adresini verir ve arabayı oraya götürüp fiyatını sormasını ister. Çocuk heyecanla geriye döner ve 100.000 dolar verdiklerini söyler.

Babası çocuğa "Bak oğlum araba aynı araba, ama sadece değerini bilenlerin yanında değerli" der.

Değerinizi bilenlerin yanında olun.

Tamamını oku
Tarih: Aralık 28, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Okuduğum kitaplardan alıntılar. Hazinesi olan onu herkese göstermez.

Günaydın Kartacalılar. 

Bu sabah kitaplarımdan hangisini yeniden okuyayım diye bakarken,Lao Tzu' nun "Bilinmeyen Öğretiler" kitabını elimde buldum. Bu kitaptan beni en çok etkileyen ve altını çizdiğim notlarımdan bazılarını aşağıya bırakıyorum.




 

Lao Tzu ona: "Tao'yu buldun mu?" diye sorar. 

"Onu yirmi yedi yıl aradım ama bulamadım" der Konfüçyüs. Bunun üzerine Lao Tzu, muhatabına şu öğütleri vermekle yetinir: "Bilge kişi karanlığı sever; olur olmaz şeylere kendini kaptırmaz, zamanı ve şartlan inceler. Eğer yer ve zaman elverişliyse konuşur, değilse susar. Hazinesi olan biri, onu herkese göstermez. Demek ki gerçekten bilge olan kişi hikmeti her gelene açıklamaz:+ Kendini beğenmiş nefesini, arzularını, üzerindeki müstağniliği ve gayretkeş görüntüyü yok et! Bunların, şahsiyetine hiçbir faydası yoktur. İşte sana söyleyeceklerimin hepsi bu." 

Sıradan varlığa göre, başkaları genellikle hoşgörü isterler.
Yüksek seviyede gelişmiş varlığa göre,
Hoşgörü diye birşey yoktur;
Çünkü başkası diye birşey yoktur.
Tamamını oku
Tarih: Aralık 27, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Gecenin geç saati taksici hikayelerim 2


 

Bardan çıktığımda saat gecenin 3' üydü.

Son zamanlarda hiç bu kadar çok sarhoş olmamıştım. Bara gelirken saat 21 sularında arabada iki parmak viski içmiştim. Barda bir gece önceden kalan şişeden 4 parmak viski vardı. Sonrasında 70'lik viskiyi iki kişi yuvarladık.

Dışarıda iki genç vardı. Kız alışveriş arabasuna binmiş oğlan onu gezdiriyordu. Yanımdan geçen taksiye el ettim. Ama taksiyi bu iki genç çağırmış. Kız arabadan atladığı gibi taksiye bindi. Taksici camı açıp,

"Abi bekle hemen bir tane gönderiyorum." dedi.

Gelen taksiye bindim.

Adresi söyledim.

Nereden gideyim diye sordu.

"Cinnah' tan." dedim.

"Abi orası yolu uzatır. Aşağı inmeyelim yukarıdan gidelim." dedi.

"Tamam." dedim.

Zaten konuşacak halim yoktu.

Biraz gittikten sonra "Abi ben bu yolların ilk yapıldığı yılları bilirim. Gençtim o zamanlar. Buraları hep ağaçlıktı. " dedi.

Ben de Ankara' ya ilk geldiğimde ODTÜ kampüsüne gittiğimi ordaki arkadaşların "Hadi şehre inelim. "dediklerini anlattım. Gerçekten öyleydi. ODTÜ, Hacettepe' nin Beytepe Kampüsü o zaman için şehre uzak yerlerdi.

Taksici arkadaş başladı eskileri anlatmaya. Bildiği yerleri eski halleriyle anlattı. Eskiden orda şu vardı. Yıktılar bunu yaptılar gibisinden.

Eve varıncaya kadar sohbet ettik.

158 TL tuttu. 200 TL verdim.

Tam taksiden inecekken,

"Abi ben buralardan gideceğim." dedi.

"Nereye?" diye sordum.

"Filipinler'e" dedi.

Ayağımı dışarıdam içeri alıp yarım açtığım kapıyı kapattım.

"Ne işin var orada?" dedim.

"Abi orası bizim buraların eski hali gibi daha bozulmamış. Doğal herşey. İnsan ilişkileri de yozlaşmamış henüz." dedi.

"Nereden biliyorsun?" dedim.

"Oradan geldim." dedi.

"Niye geldin ki o zaman." dedim.

"Öyle gerekti. Ama yakında gideceğim." dedi.

"Hayırlısı olsun arkadaş." dedim.

Ertesi günü Google'da "Filipinler blog" diye aradım.

Çıkan gezi bloglarında belli rotalarla turitik gezileri okudum. Belirli rotalarla turistik adaları gezmişler. Ancak sokak ve şehir fotolarını görünce, hele bi de Sandaletli Seyyah'ın yazısını oluyunca evet dedim taksici arkadaş haklıymış.

Üstelik bize de benziyorlar.

Sandaletli Seyyah' ın blogundan.

Biletçi kadına “Fotoğraf çekmek neden yasak?” diye sordum

“Flaş eski eşyalara zarar veriyor” dedi

“Eh, flaşsız çekmek ya da video neden yasak o zaman?” diye sordum

“Yasak işte” dedi


 

Önder Güngör Kasım 2023 Ankara 

Tamamını oku
Tarih: Aralık 26, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Paylaş butonu

 


Barda biramı yudumluyorum.

Etraftan ürekli tınnnn diye sesler geliyor.

Whatsapp' tan Instagram' dan Facebook' tan paylaşılan yazılar, resimler etraftakilerin telefonlarının ışıklarını yakıyor, seslerini çınlatıyor.

Keşke dijital ortamda bu kadar paylaştığımız gibi gerçek yaşamda da herşeyi paylaşabilsek.

Acaba beynimizin ortasında, cebimizin önünde, kalbimizin üstünde paylaş butonu olsa, bu kadar kolay ve çok, o butonlara basabilirmiydik.

Keşke telefonlardan herşeyi paylaştığımız gibi,

Sevgimizi, paramızı, arkadaşlığımızı, dostluğumuzu, iyiliğimizi diğer insanlarla bu kadar çok paylaşabilsek.

Üstelik sevgi, dostluk, iyilik gibi kavramlar paylaştıkçada azalmıyor ve bitmiyor....



Önder Güngör. 26. Aralık 2023 Ankara

Tamamını oku
Tarih: Aralık 24, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Gecenin geç saati taksici hikayelerim


 

Dün gece saat 02.30 gibi caddenin kenarında bekleyen taksiye bindim.

Kafa 70lik viskinin üçte ikisi....

Taksici elindeki telefonuna bakıyordu. Gözüm ilişti. Spotify açıktı. Önde multimedya müzik ekranı.

Adresi söyledim.

"Nereden gideyim?" diye sordu.

"İstediğin yerden" dedim ve ekledim.

"Bana Bengü çalar mısın? 

Çok cool bir şekilde, "Çalayım." dedi.

"Biliyorsun olsun." dedim.

"Tamam." dedi.

Ekrandan tekrarlaya bastı.

Bir daha hiç konuşmadı.Telefonu çaldı. Sessize aldı. Açmadı.

Eve gidinceye kadar 5 kez döndü şarkı.

167 TL tuttu. 200 TL verdim.


Önder Güngör Aralık 2023 Ankara


Not: Şarkıyı alta bıraktım. Bengü - Biliyorsun Akustik.




Tamamını oku
Tarih: Kasım 14, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Çoksijen

 


Yazın bir arkadaşım telefonla aradı. "Neredesin?" diye sordu.

Akçay' dayım dedim. "Oooooo ne güzel. Oksijeni bol Kazdağlarındasın." dedi.

"Evet haklısın." deyip konuyu değiştirdim.

O' na oksijenin, dünyanın her yerinde aynı oranda oldğunu söylemek isterdim ama gereksiz bir konuşma olacaktı.

Bilinen en büyük yanlışlardan biri de, ne Kazdağları' nda ne de Karadeniz' de oksijenin daha fazla olduğudur. Sadece yükseklikle değişir bu oran.

Havada Nitrojen (yüzde 78), oksijen (yüzde 21) ve argon (yüzde 0.1) bulunur. Miktarları aynı yükseklikte olan bir yerden diğerine değişmediği için bunlar “sabit gazlar” olarak adlandırılır. Bir de değişken gazlar vardır. Yüzde 0.9' a denk gelir. Bunlar karbondioksit, metan, ozon, helyum, kritpon, neon, ksenon, partiküller vb' dir. Bunların oranı kendi arasında değişir.

Ayrıca hani yüksek yaylalara ya da dağ ormanlarına çıkınca daha çok oksijen olduğu söylenir ya bu da tam tersidir. Yükseklerde havadaki oksijen miktarı daha da azalır. Buralarda nefes alma güçleşir. Uzun süreli yaşayanlarda kanın eritorsit değeri de artar. Bu fizyolojik bir değişikliktir.Yüksekliğe uyum olarak bahsedilen fizyolojik mekanizmalar; hemoglobin artması, alyuvar çoğalması, hiperventilasyon, dokusal, hücresel vb. değişiklikler yükseklerde oksijen parsiyel basıncının düşüklüğünü kompanse etmeye ve dokunun oksijen ihtiyacını karşılamaya çalışır.

Ancak size bir sürprizim var. Etrafınızdaki oksijen miktarı değişmese bile, doğru nefes alıp vermeyle vücudunuzu daha fazla oksijenlendirebilrsiniz. 


Önder Güngör / 14 Kasım 2023 / Ankara Türkiye

Tamamını oku
Tarih: Kasım 13, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Hayvanlar Okulu

 Dün  öğlen kızımın Matematik ööğretmeni ile dersi vardı.

Öğretmeni gelince biraz sohbet ettik. Geçen yılki öğrencilerinden biri aramış, hocam ben Eczacılığı bırakacağım gelip babamla konuşur musun demiş? Öğretmeniyle birlikte söylemek istemiş.

Öğretmen, geçen yıl ben ona çok söyledim, sen ezberleme gerektiren branşlarda mutlu olmazsın dediğini anlattı.

Maalesef ülkemizde ne istediğini bilmeyen öğrencilerle, istediği bölüm yerine sürekli ailelerin ve çevrenin zorlamasıyla istemediği fakülteleri okuyan binlerce öğrenci var. 

Ben bu tür sorunların büyük bir nedeninin ekonomi ile ilgili olduğunu düşünüyorum.

Her neyse, öğretmenin öğrencisini  duyunca, çoook yıllar önce okduğum Leo Buccaglia' nın Sevgi kitabındaki bir hikaye aklıma geldi.

Alta bıraktım hikayeyi.....


Leo Bucsaglia


"Öğrenimle ilgili beni her zaman eğlendiren çok güzel küçük bir öykü vardır, öykünün adı Hayvanlar Okulu’dur. Bu öyküyü anlatmayı her zaman çok severim. Çünkü öylesine yabanıl ve gerçektir ki... Eğitimciler de yıllardır bu öyküye gülerler ama kimse bu konuda bir şey yapmaz. Öyküde bir gün ormandaki hayvanlar bir araya gelmiş ve bir okul kurmayı kararlaştırmışlardır. Bir tavşan, bir kuş, bir sincap, bir balık ve bir yılanbalığı okulun Öğrenim Kurulu’nu oluştururlar. Kurulda tavşan öğrenim planında koşmanm yer almasında ısrarlıdır. Kuş da uçmanın programda bulunmasını savunur. Sincap dikine tırmanmanın ve balık ise yüzmenin planda yer almasında ısrarlıdırlar. Bütün bunlar bir araya getirilir ve öğrenim programı hazırlanır. Şimdi hepsi tüm hayvanların bu derslerin tamamına devam etmelerini isterler. Sonunda bu da olur. Tavşan koşmada A derecesini alırken ağaca tırmanma onun için gerçek bir sorun olur. Sürekli arkaya doğruyuvarlanmaktadır. Kısa sürede beyni hasara uğrar ve iyi koşamaz olur. Koşmada A derecesi alacağına bu kez C’de kalır kuşkusuz ağaca tırmanmada her zaman F notu almıştır. Kuş her zaman uçuşta çok iyi dereceler yapmaktadır, oysa toprakta tünel kazmaya gelince işleri iyi gitmez. Sürekli gagası kırılır ve kanatları kopar. Kısa süre sonra o da uçmada C notu alır. Zaten tünel açma derecesi hep F’de kalmıştır. Ayrıca ağaca dikine tırmanmada da çok kötü anlar yaşamıştır. Bu öykünün ana fikri, smıfta her şeyi yarı yarıya başaran geri zekâlı bir yılanbalığının birinci olduğu şeklindedir. Oysa, öğrenim yaptıranlar durumdan hoşnut ve mutludurlar. Çünkü herkes her derse devam etmiş, bu da geniş tabanlı öğrenim olarak adlandırılmıştır. Biz buna güler geçeriz. Oysa, gerçekte yapılan da budur. Tüm çabalarımız herkesi diğerlerine benzetmeye yöneliktir. Ve kişi kısa süre içinde yöneticileri memnun etmenin öğrenim alanında başarıyı getireceğini öğrenir."

 



Önder Güngör/ 13 Kasım 2023 / Ankara Türkiye 

Tamamını oku
Tarih: Kasım 12, 2023 Yazar: Yorum: 0 yorum

Üç yabancı bir kafada

Hani içimizde hep biriyle konuşuruz ya....

Kimileri ona ego der, kimileri super ego, kimileri ikinci ben, kimileri başka şeyler....

Yolda giderken, araba kullanırken, spor yaparken, deniz kıyısında dalgaları izlerken, parkta çimenleri okşarken...sürekli içimizdeki o küçük adamla ya da o devle sürekli konuşur dururuz.

Hiç susmaz. sürekli bize birşeyler anlatır. 



Bakın Eckhart Colle, Şimdinin Gücü kitabının önsözünde onu nasıl tanımlıyor.

"Yirmi-dokuz yaşıma girdikten kısa bir süre sonra, bir gece geç saatlerde büyük bir dehşet hissiyle uyandım. Daha önce de birçok kez böyle bir hisle uyanmıştım, ama bu kez o her zamankinden daha yoğundu. Gecenin sessizliği, karanlık odadaki eşyanın belirsiz hatları, uzaktan geçen bir trenin sesi, her şey o kadar yabancı, o kadar düşmanca ve o kadar anlamsız gelmişti ki, o anda içimde dünyaya karşı derin bir tiksinti uyanmıştı. Ancak, hepsinin içinde en tiksindirici şey benim kendi varoluşumdu. Bu mutsuzluk yüküyle yaşamaya devam etmenin anlamı ve amacı neydi? Bu sürekli mücadeleyle yaşamaya neden devam etmeliydim? O anda yok olma, var olmama özlemimin yaşamı sürdürme içgüdümden çok daha güçlü hale geldiğini hissettim."Artık kendime dayanamıyorum." Zihnimde tekrarlanıp duran düşünce buydu. Sonra birden bunun ne kadar garip bir düşünce olduğunu fark ettim. "Ben bir miyim, yoksa iki mi? Eğer ben kendime dayanamıyorsam, o halde ben iki kişi olmalıyım: 'Ben' ve dayanamadığını 'kendim'." "Belki," diye düşündüm sonra, "bunlardan sadece biri gerçektir."

Dedim ya o hiç susmaz sürekli konuşur diye..Zaten onu susturmaya çalışmak da insanın kendisine yapacağı en büyük düşmanlıklardan biridir. Hiç sebep yokken ayağınızı, kolunuzu kesmek, gözünüzü çıkarmak gibidir onu susturmaya çalışmak.

Tam tersi...onunla konuşmaya, onu dinlemeye çalışmalısınız. O zaman onu istediğiniz gibi değiştirebilir ya da size daha olumlu mesajlar vermesini sağlayabilirsiniz. Çünkü o sizi bu dünyada tetikte tutmaya çalışır. Eğer ona ulaşabilirseniz artık diğer dünyanıza da ulaşmış olursunuz. İşte o zaman o susacaktır.


Eee bir ben bir de içimde konuşan birinden bahsettik. Yazının başlığı "Üç yabancı bir kafada"....Üçüncü kişi kim...

İşte o... İçimizdeki sonsuz sevgiye, sonsuz yaratıcılığa sahip olan güç. İhtiyacımız olan....Aradığımız....Tanrısal güç.


Önder Güngör, 12 Kasım 2023 Ankara / Türkiye


Tamamını oku
Tarih: Temmuz 01, 2023 Yazar: Yorum: 1 yorum

Demir Yüzük


Bugün size;

Depremler olur unutulur, 

Göçükler olur unutulur, 

Yangınlar olur unutulur 

Ve biz bunların hiçbirinden ders çıkarmayız ya....İşte öyle olmayan bir olaydan bahsedeceğim....

Quebec Köprüsü' nün çöküşü;

Yıl 1907.

Dört yıldır inşaatı devam eden Quebec Köprüsü çökmüş. 

 O sırada köprü inşaatında çalışmakta olan 86 işçiden 75'i enkaz altında kalmış ve ölmüş.

Köprünün yapımı aşamasında tasarım tam olarak denetlenmemiş. İnşşat başladıktan sonra tasarımla ilgili şüpheler belirmiş. Köprünün kendi ağırlığını taşıyamayacak kadar ağır olduğu anlaşılmış. 1907 yılının yaz aylarında köprü inşaat ekibi bir takım eğilmeler ve bozulmalar tespit etmiş ve bu durumu yetkililere bildimiş. Ancak 29 Ağustos 1907 de köprü 15 saniye içerisinde nehre gömülmüş ve işçiler çelik kolonların altında kalmış.

Yapılan inceleme ve soruşturmalar sonrasında köprünün yıkılmasının sebebi olarak projenin eksikliği gösterilmiş..Yani mühendiler suçlanmış.

Demir yüzük (Iron Ring);

Kanadalı mühendisler mezuniyetleri sonrasında geleneksel olarak çelik bir yüzük takıyorlarmış. Bu sıra dışı geleneğin altında yıkılan Quebec Köprüsü, 75 işçinin ölümü yatmaktaymış.. Mezuniyetleri sırasında öğrencilere diplomaları ve yüzükleri teslim edilir ve yüzükleri takılırmış.  Yüzükleri ömür boyu çıkarmamaları istenirmiş. Bu yüzüğe her baktıklarında geçmişi hatırlamaları ve yaptıkları hatalardan dolayı insanların ölebileceğini unutmamaları istenirmiş.

Yüzük fikri, Toronto Üniversitesi'nde maden mühendisliği profesörü olan HET Haultain'den gelmiş . 25 Ocak 1922'de Haultain, mühendislerin etik bir yemin etmelerini önermiş.

Çağrının metni, Haultain'in isteği üzerine İngiliz şair Rudyard Kipling tarafından yazılmıştır. Haultain, Kipling'den çağrıyı kısmen Kipling'in bir mühendise saygı duruşunda bulunan The Sons of Martha adlı şiiri nedeniyle yazmasını istedi. [7] Kipling'in çağrısı, bir mühendisin sorumluluklarını vurgulamaya çalıştı ve "bundan böyle Kötü İşçilik veya Hatalı Malzemeye maruz kalmama, geçmeme veya geçişinden haberdar olmama" sorumluluğunu onaylıyordu. [7] Kipling'in çağrısı, bir mühendisin dış baskılara rağmen işinden taviz vermemesi gerektiğini de doğruluyordu; ve mühendisler arasında mesleki birlik çağrısıydı. (Wikipedia)

Yüzüğün ilk tasarımı paslanmaz çelikten yapılmış. Rivayete göre ilk mezunlar Quebec Köprüsü' nün çelik enkazından yapılan yüzükleri takmışlar.


Yüzüğün tasarımı ile Quebec Köprüsü' nün tasarımları aşağıda.




Köprünün ilk tasarımı



eneyimli mühendislere mezuinyet töreninde takılan yüzükler. 



Törene hazırlanmak için mühendislerin akademik olarak mükemmel olmaları ve aynı zamanda önceden tanımlanmış bazı sosyal kurallara uymaları gerekiyormuş. Bu, yeni mühendisleri karşılama ve destekleme sorumluluğunu kabul etmeyi, genel olarak meslekleriyle ilgili sorumlulukların bilincinde olmayı ve yükümlülüğe (etik kurallarına) bağlı kalmayı içeriyormuş.



Sonuç olarak Kanadalı' lar yapılan hatalardan nasıl ders almaları gerektiği konusunda gerekli adımları atmışlar. Genç mühnedisler için etik kurallar belirlemişler. Bu kuralları ömür boyu unutmamaları için bunu anlamlı bir şekilde IRON RING ile sembolleştirmişler.

Bu arada etik tören için çağrı metnini hazırlayan İngiliz şair Rudyard Kipling, kuzeni olan mühendisin yaptığı iişten memnun kalmamış ve onun için yayınlanmamış bir şiir yazmış. Bu şiiiri, bir antolojist olan Kenneth Baker,  Sussex Üniversitesi Kütüphanesi'nin kasa odasındaki Kipling arşivlerine göz atarken keşfettmiş. Şiir, 1890'larda mimar Sir Herbert Baker'a ait bir defterin kenarına yazılmış.




A bir Mimardı: B onun Beyinleriydi
C onları kullandığında yarattığı Kaos'tu
D Kanalizasyonlarının Ahlaksız gidişatıydı
E onları kullanan insanların sonuydu F, G'yi
inşa etmesine izin veren Aptallardı. tuğla ve
kireç cehennemleri
H onun evleriydi, bakterilerle doluydu onları zamanında
bırakan şair benim Ön bilgiler- üzerlerine kedi sallayamazdınız M, her eve karanfil koyan Küftü N onun masraftan tasarruf etme kavramıydı O Olasılıklar tüm Tophet gibi mal olurdu P (anlam açısından lütfen ekleyin)
Q onun Miktarıydı, P Karıydı
R Suyla Dolu Sallar olan Çatılarıydı
S Sarktıkları için (S aynı zamanda Lavaboları)
T Bize taslak olduğunu söylediği Kasırgalar
U Onun Olağan Belirsiz Kokularıydı
V İntikam için yemin ettiğim İntikamdı. onun başı
W Yanlıştı ve Bekliyordu ve Haraptı
X, Kral Xerexes'tir (Tanrı biliyor ki ona ihtiyacım var!,
Y ve zevkli bir Yatağan)
Z Zymotik hastalıklar, birçoğu
Ambo benim mimarım, çoğu bende var onlardan.


Şiirin son satırındaki Ambo,  muhtemelen Kipling için kötü bir iş çıkarmış mütevazı bir mimar olan kuzeni Ambrose Pointer'ın takma adıydı.



Tamamını oku
Tarih: Haziran 19, 2023 Yazar: Yorum: 1 yorum

İlk içkim. İyi ki içmişim.

 İlk içkiye başladığım günü hatırlıyorum. Küçükken içki sofralarında tadımlık yudumladığım içkiden bahsetmiyorum. İlk biramı alıp, gizlice içtiğim günden bahsediyorum. 1986 yılıydı. Küçükkuyu ile Göztepe arasında Mithatpaşa Caddesinden yürüdüğüm yıllardı o yıllar. O zamanlar Sahil Yolu yoktu. Mithatpaşa Caddesi' nde deniz tarafındaki apartmanların duvarlarına denizin dalgalarının vurduğu zamanlardı. Troleybüsler çalışıyordu. Konak Üçkuyular yönünde caddenin sol tarafından yürürdüm hep. Küçüklüğümden kalma alışkanlık. Sonraları hep soldan gittim. Taşı bile sol elimle attım. Küçükkuyu' dan bir iki durak sonra kayalıkların üzerine yapılmış bir park vardı. Adını hiç bilmiyorum. Bakkaldan bira alıp o parka gitmiştim. Bir birayı içtikten sonra kafam dumanlı Göztepe' ye doğru yürümüştüm. O günden sonra hep içtim. 



O ilk birayı içmeyecektim. Şaka şaka. İyi ki içmişim.

Tamamını oku