Tarih: Mart 20, 2021 Yazar: Yorum: 0 yorum

Dehşetli gülerim ben.

 


Bugün 20 Mart 2021, Cumartesi

Günün haberleri şu şekilde:

* Dün gece 02.00’ da Merkez Bankası Başkanı görevden alınmış.

* Türkiye, ilk ülke olarak imzaladığı İstanbul Sözleşmesi’ nden çekilmiş.·   

Dün Almanya tarafından,  Dr. Özlem Türeci ile Prof. Dr. Uğur Şahin’ e Almanya’nın en üst düzey devlet madalyası olan Yıldızlı Liyakat Nişanı verilmiş. Tören’ de Almanya Cumhurbaşkanı ve Merkel hazır bulunmuşlar. Almanya Cumhurbaşkanı Steinmeier konuşmaya Oscar Wilde’ ın şu sözüyle başlamış: “Gelecek, henüz belirgin olmadan fırsatların farkına varabilenlere aittir.”

 

“Gelecek, henüz belirgin olmadan fırsatların farkına varabilenlere aittir.” Oscar Wilde.

 

·      *  Facebook, bilgisayarları beynimizle kontrol etmenizi sağlayan bir bileklik yapıyormuş. 5 yıldır kullandığım Mi bilekliğimden 3 gün önce ayrıldım ve bir daha takmamaya karar verdim. Oldu mu bu haber?

·        Çok ilginç bir haber: Yeni bir çalışmada, yıldırımın yaşanabilir ortamlarda organizmalar için temel bir elementi mevcut hale getirmeye yardımcı olduğu öne sürülmüş.

·         AB'den yeni mülteci planı: Vatandaşlarını geri almayan ülkelere vize yaptırımı. Tamam da zaten vizesiz gelemiyorlardı. Yaptırım yapa yapa elinizde yaptırım kalmayacak.

·        Euronews tr’ de “Dünyadaki tüm ülkeleri gezen 'en genç kişi', 22 yaşındaki Lexie ile tanışın” diye bir haber var. “10 Nisan 1998 Kaliforniya doğumlu bu Amerikalı genç kadın henüz 22 yaşında ve geçen sene 196 ülkeyi kapsayan dünya turunu tamamlayarak bu alanda Guinness Rekorlar Kitabı'na girmeyi başardı.” diyor haberde. Amacı gezmek değil rekor kırmakmış. Keşke amacı gezmek olsaymış.  Ne anladım o gezmekten.

Bugün neden bahsedelim?

Dün whatsapp ve instagram çöktü. Bir dakika içinde twitterda 30 bin mesaj atıldı. Belki de çok daha fazla. Sosyal medya delisi olduk çıktık. Ancak bu durum tamamıyla normal. İnsan yaşadığı dönemin tüm özelliklerini yaşar. Bu dönemde böyle bir dönem. Yadsımak hatadır.

Eğer Cristoph Columbus’ un bilgisayarı, cep telefonu, interneti, playstation’ ı olsaydı Amerika’yı keşfetmek için uğraşmazdı. 😊

Salvador Dali günümüzde yaşasa “İnfluencer” olurdu.

Salvador Dali deyince aklıma, Varlık Dergisi’ nin Aralık 1975 yılında yayımlamış olduğu “Dehşetli gülerim ben” başlıklı Salvador Dali röportajı geldi. Geçen hafta okumuştum.

 Salvador Dali resmi : Living Still Life (Fransızca: Nature Morte Vivante )


“Dehşetli gülerim ben.” Salvador Dali.

Röportajdan (Varlık Dergisi Aralık 1975 , Sayı: 819 Çeviri Zeki Kemal);

Soru: Eleştirmenler sizin çoğunlukla ticari kaygılar içinde olduğunuzu söylüyorlar. Televizyonda bıyığınızı traş ediyor, türlü malların reklamında adınızın kullanılmasına izin veriyormuşsunuz. Gerçekten ticari kaygılar içinde misiniz?

Yanıt: Söyledikleriniz tam tamına doğru. Başkaları gibi Dali de parayı sever. Bana göre altın mistik bir düşündür. Ortaçağ’ da mistiklerde çamurdan altın yapmak için çalışmışlardı. Dahası ben kalkıp da Gerard Dou’ dan söz edecek olsam, kimse dinlemez. Halk benim kişiliğimle ilgileniyor.

(Bu arada Gerard Dou, Hollandalı bir ressam)

“Başkaları gibi Dali de parayı sever.” Salvador Dali.

Soru: Öyleyse, şaşırtıcı davranışlarınız yapıtlarınıza ilgi çekmeye mi yarıyor?

(Bu arada çok ağır bir soru olmuş bu. Hani kapak olmuş derler ya o cinsten. Ama adamın cevabına bakın siz.)

Yanıt: Üstüne bastınız. 6 yaşımdan beri acayiplikler yaparım; bir tabutun içine girdim. Başıma gülünç şapkalar geçirdim. Sonuç: kalabalıklar. Ben de fırsattan yararlandım. İnsanlar hep “Dali reklamı sever” der, ben de “Tabii, ama asıl reklam Dali’ yi çok sever.” derim.






Soru: Şimdi doğru söyleyin bana, kimi zaman, ama yalnızca kimi zaman, yaptıklarınızla ilgilenen insanları alaya alıyor musunuz?

Yanıt: İnsanları asla alaya almam. Çok ciddiyimdir; belki de trajik’ imdir. Çoğu zaman bir şey yaptıktan sonra, başlıyorum gülmeye, başkalarına değil, kendime. Dehşetli gülerim ben. Bu gülme nöbetleri kimileyin o denli şiddetlenir ki, yerlere yatmak zorunda kalırım. Bu, acı da verebilir. Ama bütün bunlar, a posteriori (sonradan) olur. Bu anlarda ben, bütün bunların gülünç olup olmadığının bilincinde değilimdir.

Soru: Gerçekten büyük bir sanatçı olduğunuza inanıyor musunuz?

Yanıt: Yok yok. Diyelim ki Velazquez ya da Vermeer’ e oranla ben pek alçak gönüllüyüm. Ama bugünün yaşayan sanatçılarıyla karşılaştırıldığımda, onların en iyisiyim. Bunun nedeni benim çok iyi oluşum değil, onların çok kötü sanatçı oluşlarıdır. Resim, benim, yalnızca küçük bir parçamdır. Matematik konusunda da bilim konusunda da yazarım. Kişisel olarak şuna inanıyorum ki, sanatımdan çok, beynimle daha ilgi çekiciyim.

“Kişisel olarak şuna inanıyorum ki, sanatımdan çok, beynimle daha ilgi çekiciyim.” Salvador Dali

Soru: Şöyle söylemiştiniz daha önce: “Benimle gerçek deli arasındaki tek fark, benim deli olmamamdır.” Öyleyse nesiniz siz?

Yanıt: Yıllar önce kişiliğimin ruhbilimsel yapısının paranoia olduğunu kendi kendime buldum. Yaratıcılık sabuklamasaydı ( delirium of interpretation) bu. Böyleyse, imgelerin öznel sabuklaması için bir bildirişim yöntemi geliştirdim. Beynimin bu zorlu düzenleme gücü, yaşamımın yapıtıdır.

Sabuklama


“Benimle gerçek deli arasındaki tek fark, benim deli olmamamdır.” Dali.

Aşağıda Salvador Dali’ nin bıyıkları ve resmi üzerine bir röportajı var. İyi seyirler.


Röportajda bahsedilen, Sir Laurence Olivier' a ait porte aşağıda.

Dali, Sir Laurence Olivier' ın portresini çizerken.


Dali tarafından çizilen Sir Laurence Olivier' ın portresi



Ankara’ da güneş çıktı ama hava karanlık.

Önder Güngör / 20.03.2021 / Ankara

 

 

 

 

Tamamını oku
Tarih: Mart 13, 2021 Yazar: Yorum: 0 yorum

Eski Yoga Günlerim

 İlk Yoga kitabımı 1993 yılında almıştım.

Remzi Kitabevi' nin YOGA kitabı. 1993 yılında henüz evlerde internet tek tük. Çevirmeli bağlantı ile ODTÜ' den internete giriş ver. DOS ekranından. Windows 95' in daha iki yılı var. (Windows 95 çıktığında bizim için devrim niteliğindeydi.) Youtube daha ana karnına bile düşmemiş. CD' lerde YOGA eğitimleri yok. Ashram' lar sayıyla. Anlayacağınız, elinize şarkı listesini alıp, Zafer Çarşısındaki kasetçilere gidip, karışık kaset yaptırdığımız günlerdeyiz. Adlarını kitaplardan okuduğumuz, duyduğumuz rockçıların albümlerinin peşinde koştuğumuz günler. Santana 'nın, U2 'nun, The Doors' un, Pink Floyd' un, Jethro Tull' ın, Jimi Hendrix',in...

Sokaklarda son model Doğan SLX' ler dolaşıyor. Zeki Müren 'i canlı dinliyoruz.

Cem Adrian daha 13 yaşında.

Ankaray ve Ankara Metrosu henüz yok.

Güzel karım Gamze' yle tanışmama daha bir yıl var.

Elimde YOGA kitabı, ardışık hareketlerin nasıl yapılacağını pür dikkat okuyarak öğrenmeye çalışıyorum. Örneğin parsvottanasana' yı doğru bir şekilde yapmaya çalışıyorum.


Bugün 13 Mart 2021.

Sabah saat 07.30. Youtube' da milyonlarca YOGA videolarından birini izledim. King Crimson' un Epitaph şarkısını açtım.


Ankara / Önder Güngör



Tamamını oku
Tarih: Mart 07, 2021 Yazar: Yorum: 0 yorum

Feza Seyahatleri Ruhlarla Görüşmeye Tesir Eder mi?

 Feza Seyahatleri Ruhlarla Görüşmeye Tesir Eder mi?

Aşağıda kapak resmini koyduğum Ruh ve Madde dergisinin Ekim 1961 sayısından aldığım bir yazı başlığı bu şekilde.

Ruh ve Madde Degisi Ekim 1961 Sayı 21
Ruh ve Madde Ekim 1961 Sayı 21

Yazı başlığında Silver Birch' in gözüyle Feza Seyahatleri Ruhlarla Görüşmeye Tesir Eder mi? Two Worlds' dan (Eylül 1961 sayısından) çeviri yazısı diyor. Çeviriyi Jale Gizer yapmış.

"Bir adam roketle fezaya fırlatıldığı zaman bu, ruh aleminde acaba nasıl bir kargaşalık husule getirir?"

Bu sual Hannan Swaffer' in hususi celselerine rehberlik eden Silver Birch' e sorulduğu zaman o şöyle bir cevap verdi.

"Bu bize tesir etmez. Bizim dünyamıza gelmenin yalnız bir yolu vardır. Bunun içinde rokete ihtiyacınız yoktur. Bu, (roket) tamamen fizik plan seviyesindedir. Madde ve ruh alemi arasındaki maniaları yıkabileceğiniz teknik ve ilmi, bir yol mevcud değildir."

Hazirundan biri sordu:"Bize bir çok defa dünya varlıklarıyla temasın zorluğundan bahsetmiştiniz."

Rehber cevap verdi:"Bu tamamile farklı bir durumdur."

Aynı şahıs sordu:"Yakın bir gelecekte atmosferin üstünde, dünya etrafında dönmeğe muvaffak olacağız. O zaman ruhlarla temasımız kolaylaşacak mı?"

Silver Birch:"Hiç bir suretle" diye cevap verdi.

Yazıyı okuduktan sonra ilk olarak Two Worlds dergisinin Eylül 1961 sayısını internetten aradım. Sadece 1961 Ocak ayına ait bir dergi satış ilanı gördüm. Google' da onun dışında dergi hakkında hiç bir şey bulamadım. Ancak Yandex' te arama yaptığımda, Emma Hardinge Britten tarafından İngiltere'nin Manchester kentinde 1887'de kurulan spiritualist haftalık dergi olduğu, uzun yıllar boyunca İngiltere'nin kuzeyindeki spiritualistlerin sesi olduğu ve 1960 yılında rakibi ile birleşerek aylık olarak yayımlanmaya başladığı ile ilgili bilgiler vardı.

Silver Birch ile ilgili arama yaptığımda ise ülkemizde yayımlanmış iki kitabı olduğunu öğrendim. Büyük Ruh'un Habercisi-1 ve 2. Silver Birch büyük ihtimalle takma adı.

Yazıyı okuduktan sonra niye bunları araştırdım?

Çünkü seans sırasında sorulan sorular pes artık dedirtti. Öncelikle böyle bir seansın yapılıp yapılmadığını, böyle bir derginin varlığı ve kişiler hakkında bende kuşku uyandırmıştı.

Çünkü, eskiden ruhçuluğun şu ana göre daha ileride olduğuna inanan kişilerdenim.

Roketle ruh arasında bağlantı kurmaya çalışan bir kişinin böyle bir seansta yer alması beni çok şaşırttı.


Önder Güngör / Ankara / 07 Mart 2021

Tamamını oku
Tarih: Mart 06, 2021 Yazar: Yorum: 0 yorum

Egzersiz bağışıklığı arttırır.

Bugün 06 Mart 2021. Geçen yıl bu zamanlarda kapanmıştı Türkiye.

Haber başlıklarına bakıyorum.

Euronews.tr’ de bir haber. “BM: 2019'da dünya genelinde 931 milyon metrik ton gıda israf edildi”

Haberin detayı şu şekilde:

Birleşmiş Milletler Çevre Ajansı'nın (UNEP), gıda atığı ve plastik kirliliğine karşı çalışmalarıyla bilinen WRAP isimli sivil toplum kuruluşuyla birlikte yayınladığı 2021 gıda israfı endeksine göre, 2019'da dünya genelinde 931 milyon metrik ton (1,03 milyar ton) gıda israf edildi.

Bu, peş peşe sıralanan 23 milyon kamyon dolusu israf edilmiş gıda anlamına geliyor.

İşin kötü yanı, bu israfın toplam üretimin yüzde 17'sinin daha insanoğlunun damağına değmeden çöpe atılmış olması diyor.

Birleşmiş Milletler' e göre, atığın çoğu (yüzde 61) evlerde yaşanıyor. İsrafın yüzde 26'sı gıda hizmetleri sektöründe ve yüzde 13'ü de perakendecilerin elinde yaşanıyor.

Dünya genelinde üretilen gıdaların %17'si insan damağına ulaşmadan atılıyor.
Dünya genelinde üretilen gıdaların %17'si insan damağına ulaşmadan atılıyor.

Gıda israfının;

%61’ i evlerde,
%26’ sı hizmet sektöründe,
%13’ ü perakendecilerde,

meydana geliyor.

Gıdaların büyük bir çoğunluğu evlerden atılıyor.

Gıdaların %26' sı hizmet sektörü tarafından atılıyor.

Bu kabul edilebilir bir şey değil. Düşünsenize üretilen gıdanın neredeyse daha 5’ te 1 i insan tarafından tadılmadan yok oluyor. Yukarıdaki tabloya göre ise herkes bu işten sorumlu.

Haberi ayrıntılı okumak isteyenler için link. BM: 2019'da dünya genelinde 931 milyon metrik ton gıda israf edildi.

Geçenlerde biri twit atmış.

Elon Musk Mars’ta su arayacağına Afrika’ da su arasın, insanlığa daha büyük hizmet eder diye.


Anlayacağınız dünya bildik dünya. Hiçbir zaman değişmeyecek. Buradan da anlaşılacağı gibi önemli olan toplumların değil bireylerin yaratacağı fark. Diyeceksiniz ki bu ne kadar etkili olur. Yıllar önce bir üniversitede diyabetle ilgili bir konferansa katılmıştım. Bir profesör üniversitede yaptıklarını anlatıyordu. İyi de övünüyordu. Haklı bir övünmeydi ama. Şu sözü beni çok etkilemişti. “Türkiye’ de üniversitelerdeki ya da Kurumlardaki birçok iyi gelişmenin nedeni Kurumsal bir anlayıştan kaynaklanmaz, idealist bir kişinin kişisel çalışmalarından kaynaklanır.” Bunu uzunca düşündüm. Hatta birçok yerde bu sözün doğruluğu defalarca gözlerimin önüne serildi. Gerçekten tıp fakültesi üniversite hastanelerinde birçok özel tedavi bölümü o konuda idealist hocaların çalışmaları ve uğraşları sonucu oluşmuştu. Sanat, müzik, tiyatro, belediyecilik, şehircilik, doğa ve daha aklınıza hangi konu geliyorsa “şu kişinin zamanında”, “şu kişinin büyük uğraşları sayesinde” gibi cümleleri çok sık kurarız. Lafı uzatmayayım, bu anlattıklarımdan şuraya gelmek istiyorum. Bir bireyi küçümsemeyin. Birçok bireyin hayatını değiştirecek, birçok kişinin hayatına dokunacak büyük eserler o bir birey tarafından gerçekleştiriliyor.

Haberlere devam….

Nature Dergisi’ nden bir haber. Makalenin yazarlarından biri de Türk.  Haberin başlığı: Egzersiz kemikte bağışıklık hücreleri oluşturur.

Kemik iliğinde özel bir kemik hücresi öncüsü türü tanımlanmıştır ve harekete yanıt olarak lenfosit adı verilen bağışıklık hücrelerinin oluşumunu desteklediği gösterilmiştir.

Egzersiz yapmamız için bir neden daha.

Makalenin tamamını okumak için link. Egzersiz kemikte bağışıklık hücreleri oluşturur.


Geçenlerde Euronews.tr’ de bir haber daha okumuştum. Her şeyin yavaşladığı 2020’de küresel ısınma hız kesmedi diye.

“Küresel Karbon Projesine göre karbondioksit emisyonları da, sadece %7 oranında olsa bile düşüş kaydetti. Nature’da yakın zaman önce yayımlanan bir çalışmaya göre 2020’nin ilk yarısında karbon emisyonlarında görülen düşüşün ardındaki neden, sanayide ve havacılıkta yaşanan daralmadan ziyade kara taşımacılığının ve enerji üretiminin sekteye uğraması olmuş. Sınırlamaların hafifletilmesiyle beraber eski emisyon seviyelerine geri dönüldü.”

Yazımın ilk başındaki haberde gıda israfı haberini okumuştunuz. Gıda israfı, su israfı, çevre kirliliği, dünya karbon salınımı vb.. haberler bir milyon defa yapılsa, iki milyon kamu spotu çekilse de bu konularda toplumsal algının yaratılamayacağını düşünenlerdenim. Çaba yukarıda da anlattığım gibi bireysel ve kişisel olacaktır. Bilgilendirme ve kamu spotlarıyla bu bireylerin sayısı artar o kadar. Daha fazlası olmaz. Çünkü günümüzün toplumu egoist-bencil- bir toplumdur. Değişmesi onlarca yıl alır. Herkes, herkesi şikayet eder ama başkasını eleştirdiği her türlü davranışı kendisi yapar. Günümüzün hastalığı.

Sonuç.

Dünya 5 kez yok olmuş. 6. (Altıncı) yok oluştayız. Bu demek ki daha önce 5 kere yok olmuşuz ve onların hiçbirini engelleyememişiz. Altıncısı yolda. Zaten bu sürecin engellenemeyeceğini düşünenler şu sıralar Mars’ a olan ilgilerini arttırmış durumdalar.

Bugünkü yazımı Elizabeth Kolbert’ in “Altıncı Yok Oluş” kitabından alıntı yaparak sonlandırmak istiyorum.

Crutzen görüşünü Nature dergisinde yayınlanan “İnsanoğlunun Jeolojisi” başlıklı kısa bir makalede yazdı. “Günümüzün, pek çok yönden insan egemenliğindeki jeolojik devresine “Antroposen” adını vermek uygun görünüyor.” Gözlemini aktarıyordu. İnsanların etkiledikleri jeolojik ölçüdeki pek çok değişiklik arasında şunları sayıyordu.

• İnsan faaliyetleri gezegenin toprak yüzeyinin üçte biri ile yarısı arasında bir bölümünde dönüşüm yarattı.

• Dünyanın büyük nehirlerinden çoğu üzerinde baraj kuruldu ya da yatakları değiştirildi.

• Gübre fabrikaları tüm karasal ekosistemlerin doğal olarak açığa çıkardığından daha fazla nitrojen üretiyor.

• Balık çiftlikleri okyanusların kıyı sularının birincil üretiminin üçte birinden fazlasını ortadan kaldırıyor.

• İnsanlar dünyanın ulaşılabilir tatlı su kaynaklarının yarısından fazlasını kullanıyor.

 "Daha da önemlisi, insanlar atmosfer kompozisyonunu değiştirdi" diyordu. Fosil yakıtların yanması ve ormanların yok olması bir araya gelince, havadaki karbondioksit konsantrasyonu son iki yüzyılda yüzde kırk yükselirken, daha etkili bir sera gazı olan metan konsantrasyonu iki kattan fazla arttı. Crutzen, küresel iklimin "İnsan kökenli bu emisyonlar nedeniyle önümüzdeki birkaç bin yıl boyunca doğal davranışından önemli ölçüde uzaklaşması olasıdır" diye yazmıştı.

Crutzen çok iyi niyetli bir öngörüde bulunmuş. Önümüzdeki birkaç bin yıldan bahsediyor.

Çanlar kimin için çalıyor.

 

 

Önder Güngör / Ankara / 06 Mart 2021

 

 

 

Tamamını oku
Tarih: Şubat 24, 2021 Yazar: Yorum: 0 yorum

Siz varsınız diye korkuyorum.

 NY Times' ta okuyorum. 100 kelimeyi geçmeyen okuyucu aşk hikayeleri diye bir bölüm var. Adı aşk hikayeleri ama her konuda yazı var.



Bazı katılımcı blog sitelerinde de bu küçük hikayelere denk gelmeye başladım. Küçük küçük hikayeler.

Uzun işlere gelemiyoruz. Biri uzun uzun bir şey anlattığında boşver onları sadete gel diyoruz.

Biliyorsunuz twitter niye çok tutuldu. 140 karakter sınırlaması var diye. Şimdilerde arttı galiba. Neyse sonuç olarak uzun yazıları okumayı sevmiyoruz. O yüzden de blogların yerini twitter, instagram ve youtube aldı. Hatta uzun videoları bile izlemeyi sevmediğimizden youtube' ın popülerliğini Tik Tok aldı. 

Şip şak.

Ben de bugün size 80' lerden kalan bir anımı anlatacağım. 100 kelimeyi geçmeden.

1980'ler.

1989 yılı.

Üniversitede hazırlık  okuyorum. Dört arkadaş akşam tiyatroya gitmeye karar verdik. İki erkek iki kız.

Biz sizi akşam evden alırız dedik. Alırız dediysek arabayla değil. Daha yemek yiyecek paramız yok.

Maltepe'de bir eve gittik. Kız arkadaşlarımızın kapısını çaldık. Kapıyı anneanne açtı. 

Yüzünde bir telaş. 

Kızlar süslenmiş püslenmiş.

Kızlar kapıdan çıkarken kadıncağız telaşlı.

Sakın geç kalmayın diyor.

Biz de "Korkma teyze yanlarında bir varız diyoruz."

Kadın sakin bir sesle:

"Zaten siz varsınız diye korkuyorum"


Önder Güngör / Kısa anılar /  80'lerden anılar./ Ankara / 24 Şubat 2021

Tamamını oku
Tarih: Şubat 20, 2021 Yazar: Yorum: 0 yorum

Elektrikli Hacı Murat

 Elektrikli Hacı Murat 

Elektrikli Vosvos

Elektrikli Anadol.

Hangisini istersiniz?

Aşağıya bir video koydum. Sonra yazıya devam.


20 Şubat 2020

Soğuk bir Ankara günü

Kar yağmıyor ama kuru ayaz var. Hafif bir rüzgar gözünüzden damlaları alıyor.

Ekrana düşen bir haber.

Ford, 2030 yılından sonra sadece elektrikli araba üretecekmiş. Açıkçası bu sürecin daha önce olmasını bekliyordum. 2020’ li yıllarda elektrikli arabalara tamamen olmasa da kısmen geçeriz sanıyordum. Bu işte asıl sorun pil. Pil sorunu çözüldükçe elektrikli arabalar hem daha ucuzlayacak hem de daha çok yaygınlaşarak, dünya atmosferine katkı sağlayacak. Yalnız Ford’un bu haberini 2030 yılında elektrikli araba üretecekmiş gibi yorumlamayın. Ford zaten elektrikli ve hibrid arabalar üretiyor. 2024 yılında bu üretime hız verecek ve artık karbon emisyonu sıfır olan araçlar üretecek. 2030 yılından sonra ise tamamen elektrikli araba üretecekmiş. Belki süreç beklenmedik bir şekilde hızlanabilir. Diğer firmaların bu konuda tavrı ile hükümetlerin alacağı kararlar bu konudaki akışı değiştirebilir.


2020 Model Elektrikli Ford Mustang


Ancak benim aklıma takılan başka bir sorun var.

Şu anda 1960 model bir arabayı alıp Ankara sokaklarında dolaşabilirsiniz. Daha önlere gelelim. Hayalimdeki aşağıdaki arabanın aynısı ile Tunalı’ dan geçip, Bulvar’ dan aşağıya süzülebilirsiniz.

Olmazsa olmazım Anadol.



 Hatta bir tane T1, T2 alıp, Ege ve Akdeniz’ de cirit atabilirsiniz.

Şu güzelliklere bakın.

Peki elektrikli arabalar çıkınca ne olacak?

Zaten şu anda, içten yanmalı motoru olan otomobillerin, yani fosil yakıt kullanan arabaların Avrupa’ nın birçok şehrinde kullanımı yasak. Hele de bu içten yanmalı motoru olan arabaların üretimi durduğunda yani sadece elektrikli otomobil üretildiğinde bu süreç çok daha da hızlı ilerleyecek. Eski nesil arabaların kullanımı her yıl daha çok ülkede yasaklanacak. Yıllar içerisinde herkes arabasını mecburen değiştirmek zorunda kalacak. Yani daha basit bir dille, benzinli, mazotlu arabaların tümü yasaklanacak. Çünkü karbon salınımıyla atmosferi kirletmesi istenmeyecek. Ya da başka bir deyişle size elektrikli araba satmak isteyecekler.

Gelelim konumuza.

Ben şöyle bir antika araba alayım dolaşayım hayali gerçek bir hayal olacak. Klasik araba ya da antika araba tutkunları için en klasik, başka bir deyişle en antika araba ilk elektrikli arabalar olacak.

Benim için, elveda Anadol, elveda Hacı Murat, elveda Tospağa.

Sana nasıl veda ederiz?

Bir başkaları için elveda Chevy Belair, elveda Chevrolet, elveda 1956 Mercedes-Benz 300 SL

Vay beee.



Bir de o gazı köklediğinizde çıkan motor sesini artık duyamayacaksınız.

Bu konuyla ilgili başka bir gözlemim daha var. Otonom arabalar. (Otonom kamyonlar, otonom tırlar, otonom otomobiller. Bu konudaki gelişmeleri android ve ios telefonlar çıktıktan sonra aynı anlarda raflarda yer alan mp3 çalarlar, dijital müzik çalarların sonuna benzetiyorum. Yeni nesil telefonlar; mp3 çalarlar, arabalardaki navigasyon cihazları, küçük oyun konsolları dahil hemen hemen her şeyi bir anda  çöp etti.

Otonom elektrikli araçlar belki ileride birçok taşıma sistemlerini ve meslekleri de çöp edecek. Otonom tırlar, trenlerin yerini alabilecek, otonom arabalar şoförlerin ve taksilerin yerini alacak. Hatta arabanıza bineceksiniz, Antalya’ da bir otel ismi söyleyeceksiniz ve ondan sonra ailecek kitap okuyarak ya da film izleyerek, direksiyona hiç dokunmadan otele gideceksiniz. Eeee bunlar zaten ileride olacak diyorsunuz. Ben ileride değil, çok ama çok yakın biz zamanda olacak diyorum. Yani biz ilk elektrikli otomobilimizi almak için galerilere gittiğimizde bazı ülkelerde otonom araçlar kullanılmaya başlayacak.

Ford' un ürettiği otonom kamyonlar.

Belli mi olur. Belki Hacı Murat’ a elektrikli motor taktırırız. Çek Bodrum’ a deriz. 😊



Tamamını oku
Tarih: Şubat 13, 2021 Yazar: Yorum: 0 yorum

Pandemi gündemleri

Bugün 13 Şubat 2021

Yarın Sevgililer Günü.

İstanbul’ a kar yağacak tahminleri tutmadı. Belki akşama doğru yağar.

İki gün önce Alaçatı ve Ayvalık’ ı hortum vurdu.

Ankara’ da soğuk ama güneşli bir hava var.

Twitter’da bugünkü gündem konuları, futbolcular ve bugünün maçları. Demet Akalın’ ın korona testi pozitif çıkmış, Hakan Ünder, Hamit Altıntop, Ozan Kabak

 

İllustratorde yaptığım çalışmalar


 Esnek Çalışma

Neredeyse bir yıla yakın zamandır evlerde dönüşümlü çalışmadayız.

Kamudaki adı “Dönüşümlü Çalışma” “Esnek Çalışma”

Yurt dışında “Hybrid Workplace” diyenler var. Hibrit İşyerleri

Aslında insanların uzun zamandır daha esnek çalışma istekleri vardı. Pandemi bu süreci hızlandırdı. Özel şirketlerde çalışan bazı arkadaşlarımdan duyduğum kadarıyla, ofisteki odalarını boşaltmaları istenmiş. Artık onlar için pandemi şartlarındaki bu esnek çalışma, kalıcı hale gelecekmiş. Bu zorunlu durum bazı şirketlerin böyle bir senaryoyu test etmelerine yaradı. Kamuda durum farklı. Kalıcı bir esnek çalışma şimdilik tartışılır durumda bile değil. PwC'ye göre, ABD çalışanlarının neredeyse dörtte üçü (% 72) şu anda haftada en az iki gün uzaktan çalışmak istiyor ve üçte biri (% 32) hiç ofise gitmemeyi tercih ediyor. Benzer şekilde, Gallup Nisan 2020'de Amerikalıların% 60'ının halk sağlığı kısıtlamaları kaldırıldıktan sonra uzaktan çalışmaya devam etmeyi tercih ettiklerini söylüyor.

Biliyorsunuz Amerika’da NASA, Google ve Apple çalışanları bir yıldır işlerini evden yürütüyorlar. Bu kurumlar kapılarına kilit vurmuş durumdalar. Bir yıl, bu tür şirketler için bazen çok uzun, bazen ise çok kısa bir süre. Ancak bu uzun sürede verimlilik kaybı yaşamayan bu şirketlerde “Acaba tamamen uzaktan mı çalışsak?” sorusu gündemde. Spotify’ da bu kervana katılanlar listesinde. Ancak onların sloganını daha çok beğendim. Work from annywhere. “İstediğin yerde çalış.” Ofis. Ev. Ya da her ikisi. Ya da başka bir ortak çalışma alanı.

Benim bu olaylara yaklaşımım şu şekilde. Yeter ki çalış nerede çalışırsan çalış. Yani Bodrum’da bir ev kirala, işlerini oradan yap. Ya da tatile çık ama işlerini aksatma. Öğlen havuzuna gir, öğleden sonra otel odanda işlerini bitir. Nasıl fikir ama? Bazılarınızın karavan dediğini duydum. O da olur. 😊

Pandemi gündemlerine bakalım biraz.

Pandemi sonrası evlere kapanan insanlarda, teknolojiye bağımlılık artmış. https://www.technologyreview.com/ da okuduğum bir haberde, “Uygulama analizi şirketi App Annie, Nisan 2020'de insanların mobil cihazlarda günde yaklaşık 4 saat 18 dakika harcadıklarını keşfetti. Bu, bir önceki yıla göre% 20'lik bir artışla günlük 45 dakika fazladan ekrana denk geliyor.

Araştırmalar, ekranlarda daha fazla zaman geçirmenin doğasında yanlış bir şey olmadığını gösteriyor - özellikle şu anda. Arkadaşlar, aile ve iş arkadaşlarıyla bağlantı kurmanın faydalarının yanı sıra, teknolojiye yönelmek zor duyguları yönetmemize ve hatta stresi azaltmamıza yardımcı olabilir .” yazıyordu.

Bugün aynı sitede bir haber daha okudum. Bunu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Aşağıda linki var. Haberin başlığı:

Hızlı yayılan koronavirüs varyantı ABD kanalizasyonlarında ortaya çıkıyor

Milyonlarca insanın tuvalet sifonu, covid-19 virüsünün tehlikeli yeni türlerinin yükselişini izleyebilir.

Antonio Regalado

https://www.technologyreview.com/2021/02/08/1017609/the-fast-spreading-coronavirus-variant-is-so-prevalent-its-turning-up-in-us-sewers/

Yazıdan ilgimi çeken bazı notları aşağıya alıntıladım.

“Kanalizasyon testleri artık bazı şehirlerde bu varyantın kaç kişiye bulaştığına dair doğrudan bir fikir veriyor.”

“Atık su, varyantı daha geniş çapta ve daha düşük maliyetle izleme şansı sunar. Bir litre kirli su, bir kanalizasyon sistemini paylaşan herkesin tuvalete attığı virüs kalıntılarını taşır ve binlerce, hatta milyonlarca insanın sağlığı hakkında bir bilgi sunar.”

“Geçen bahardan bu yana, kanalizasyondaki koronavirüs miktarı bir hafta ila 10 gün sonra hastanelerde kaç kişinin ortaya çıkacağını tahmin edebildiğinden, bazı şehirler kanalizasyon üzerinde moleküler testleri erken uyarı sistemi olarak kullandı. Kanalizasyon sonuçlarının resmi vaka sayılarından önce yukarı veya aşağı gitmesinin nedeni, insanların virüsü kendilerini hasta hissetmeden bir veya iki gün önce tuvalete atmaya başlamaları ve genellikle bir test sonucunu almanın daha fazla zaman almasıdır.”

 

Düşünsenize adamlar hastanelerden önce vaka sayısının artacağını ya da hangi tip virüsle enfekte olduklarını daha erken bir şekilde öğreniyorlar. Bizimkilerin bunlardan haberi var mıdır acaba?

Yine bugün okuduğum başka bir haberi aktarmak istiyorum size.

Link: https://mars.nasa.gov/news/8858/insight-is-meeting-the-challenge-of-winter-on-dusty-mars/?site=insight

Haber başlığı: InSight Tozlu Mars'ta Kışın Zorluğuyla Karşılaşıyor.

Bizde havalar kötü olduğunda en fazla üşürüz. Daha kalın giyiniriz. Kar yağarsa dışarı çıkmayız. Mars’ ta öyle mi? Bu yıl Mars’ ın en kötü kışlarından biri olmuş. Oluşan tozlar Insight’ ın enerji panellerini iyiden kaplamış. Tozsuz haline göre %27 civarında enerji üretebiliyormuş Insight. Üstelik Mars’ ın şu anda bulunduğu yörüngesinden dolayı da daha az güneş ışığı alabiliyormuş. Peki Insight’ ın niye enerjiye ihtiyacı var. O da bizim gibi, kendisini ısıtmak istiyor. 😊 Şaka değil. Mars yüzeyinde kalabilmesi ve faaliyetlerini sürdürebilmesi için ısıya ihtiyacı var. Bu yüzden Isı ve Radyo haberleşmesi dışında, ileriki haftalarda bazı sensörleri kapatılacak. Bilim adamları bunlardaki önceliği belirlemeye çalışıyor.

Bir haber daha;

Bu seferki ARK’ tan;

Link: https://ark-invest.com/newsletters/issue-252/

Haber başlığı: Elektrikli Araç (EV) Başarısını Değerlendirmenin ve Geleceğini Tahmin Etmenin En İyi Yolu Nedir?

Bu haberde elektrikli araç maliyetlerini belirleyen en önemli etkenlerden birinin arabada kullanılan pil olduğu belirtiliyor. Elektrikli araç pazarında pil başarısını değerlendirmek için en iyi ölçümün $ / kilowatt-saat (kWh) değil, $ / şarj oranı veya şarj dakikası başına eklenen mil menzil olduğunu gösteriyor. Yani şarj dakikasına kaç km yol gideceksiniz. Ya da pili kaç kere şarj edeceksiniz. Pilinizin ömrü ne kadar olacak.

 

Daha fazla haberlerde okudum ama şimdilik bu kadar.

Peki niye bu haberleri burada paylaştım.

Yazımın başındaki bizdeki twitter günlüğüne bakın. Bir de adamların yaptıkları haberlere bakın. Diyeceksiniz ki! Yurt dışında da twitter gündemleri aynı. Evet haklısınız. Benzer gündemler var. Ancak sorun şu ki biz onların ulaştığına ulaşmaya çalışıyoruz.

Yani bir hikayeyle anlatayım.

Çok çalışmış, çok zengin olmuş bir adam beş yıldızlı bir tatil köyünde havuzun kenarında şezlongunda uzanmış yatıyor.

Yanında da dükkanını yeni açmış aynı yaşlarda bir adam, borç alıp tatile gelmiş.

İkisi de aynı oteldeler ve aynı havuzun kenarındalar.

Birinin daha çok çalışması gerekiyor, diğerinin çalışmaya ihtiyacı yok.

 

 

Kendinize iyi bakın.

Ankara / Önder Güngör / 13 Şubat 2021

 [full-width]

 

 


Tamamını oku
Tarih: Ocak 17, 2021 Yazar: Yorum: 0 yorum

Gökyüzü Boyacısı

Bugün 17 Ocak 2021

Sabah yine 07.30 gibi kalktım.

Twitter ve gazetelere göz attım:

Fenerbahçe Mesut Özil’ i transfer etmiş.

BİST’ te yerli yatırımcı sayısı 2 milyonu aşmış.

Uzun süren bir kuraklıktan sonra İstanbul’ a nihayet kar yağmış. Bu hafta başında da Ankara’ ya yağmıştı.

Aşılananların sayısı -durun bir bakıp geleyim siteye- 682.301 olmuş. İleride kim bilir neler konuşacağız bu konuda. Bu arada dün vaka sayısı 7550 ‘ydi.

Bu hafta whatsapp konuşulmuştu. Whatsapp’ı silelim mi? Silmeyelim mi? Yine onunla ilgili haberler var.

Gerede bıraktığımız 2020 yılı, 2016 yılında olduğu gibi yeryüzünde ölçülen en sıcak yeryüzü ısısı olmuş.



Ve yine kadın cinayetleri haberleri. Her gün yeni haberler. Haber olmayanlarda var. Sessizce gömülenler.

Haberleri okumak insanı karamsarlaştırıyor. Bilgisayarı bırakıp masamın üzerinden bir dergi seçtim. Rastgele bir sayfa açıp, ilk okuduğum cümleleri aşağıya yazdım.

“Poliol yolu fruktoza şekeri dönüştürür, iki aşamalı bir işlemdir. Bu yol içinde glukoz sonra fruktoza oksitlenir sorbitol, indirgenir”

Şaka şaka.

Ölümünün 25.yıldönümünde

GÖKYÜZÜ BOYACISI

Sanma ki derdim güneşten ötürü;
Ne çıkar bahar geldiyse?
Ucunda ölüm yok ya,
Hoş, olsa da korkacak mıyım zaten.
Güneşle gelecek ölümden.

Sanma ki derdim güneşten ötürü;
Ne çıkar bahar geldiyse?
Ucunda ölüm yok ya,
Hoş, olsa da korkacak mıyım zaten.
Güneşle gelecek ölümden.

Güneşle gelmedi ölüm, bir gece yarısı öldü. 14 kasım 15 kasıma dönüyordu. Yıl 1950. Günlerden salıydı. Yaşamanın tadını çıkarıyordu bir arkadaşının evinde, birden bozuldu, düştü. Salı, çarşambaya bağlandı. Gece yarısı: Orhan Veli Kanık, 36 yaşında öldü. Salı ya da Çarşamba, ölümde bir önemi var mı gün adlarının? Bir yerde, yaşamanın ayrıntılarını bir ay gün bilgisi gibi yansıtan bir ozanı anarken var. Orhan Veli, “Bir mısraın mahremiyetiyle” girdiği şiir işçiliğine ilk lise sıralarında başlar, 1936 yılında Varlık Dergisi’ nde yayınlanır şiirleri. 1937’ de yazılmış bir şiirinden ayrıntılara girebilir. “Oktay’ a Mektuplar’dır bu şiirin adı. Üç bölümdür. Birinci bölüm Ankara 8.12.37 saat 21. İkinci bölüm 10.12.37 saat 14.30. Üçüncü bölüm 1.1.38 saat 10.- . Kentler, günler, aylar ve saatler önemlidir şiire yaşamayı, sokağı sokan bir ozan için. Orhan Veli için gündelik yaşantısının kişisel takvimini şiirle saptamıştır diyebiliriz. Bu saptama işinde Türkçeyi bir fotoğraf makinası gibi kullanır. En çok Ankara ve İstanbul günlerini çeker. İlk şiirlerinde bile bir çocukluk fotoğrafçısı gibi Ankara’da Etlik bağlarından bir hatmi çiçeğini, kayısı ağaçlarını, iğdeleri çeker, bir Rumelihisarı’ ndan erik ağacını, mürdüm ağacını ve şeftali ağacını çeker.”




Yazının bundan sonraki bölümü hoşuma gitti.

“Biz şimdi yine 1937 yılına dönelim. 8 Aralık gününe, saat 21: Cumhuriyetin gelişen başkenti, caddeler açılıyor, anıtlar dikiliyor, çarşılarda yeni giysiler, yeni ayakkabılar satılıyor, kitapçılarda yeni romanlar, yeni kitaplar sergileniyor. Anafartalar Caddesinden inerken, akşam hava kararmak üzere, bir kitapçı sergeninde Sabahattin Ali’ nin kitapları: Değirmen, Kağnı, Kuyucaklı Yusuf, Ses. İnce uzun bir adam yirmi üç yaşlarında, aşağıya, Ulus alanına doğru ilerliyor, sonra sağa sapıyor. Macar Lokantası oradadır. Batılı bir yaşama isteği, lokantalarla, çarşılarla, evlerle, gecelerle, kitapçı sergenleriyle ve şiirlerle birlikte gelecektir. Macar Lokantası’ nda göçmen bir Macar’ ın işlettiği mutfaktan Macar yemekleri sürülür masalara. Süremine göre yemişler, içkiler. Orhan Veli, Macar lokantasındadır. Saat 21 şiiri kırmızı şarap esrikliğinde mayalanır: “Kış kıyamet-Macar lokantasında yazıyorum-İlk mektubumu.-Oktaycığım.-Bu gece sana bütün sarhoşların-Selamı var.” Ceyhun Atuf Kansu /Varlık Dergisi-Aralık 1975 Sayı 819

Yazının başlığı “GÖKYÜZÜ BOYACISI” ilgimi çekti. Acaba Orhan Veli’ ye takılan bir takma ad mıydı? Ya da yazarın kendi ifadesi mi? Google’ da bu isimle arama yaptım. Birkaç yazı çıktı. Genellikle facebook grubu ve profil ismiydi çıkanlar. Hiçbirinde Orhan Veli’ den bahsetmiyordu.

Bu arada “Ankara’ dan Etlik bağlarında” diye bir cümle geçiyor. Etlik bağları.. Ne kadar nostaljik. 

Yazar Ceyhun Atuf Kansu, Sabahattin Ali’ nin kitapçı sergeninde sergilenen kitaplarından bahsederken son dönemlerde çok meşhur olan “Kürk Mantolu Madonna” dan bahsetmez. Niye? Çünkü tarih henüz 8 Aralık 1937 ‘ dir. Kürk Mantolu Madonna ilk kez 18 Aralık 1940’da bir dergide tefrika olarak yayınlanmaya başlar. 08 Şubat 1941’ de biter. Kitap olarak 1943 yılında yayımlanır. O zamanlar çok ilgi uyandırmaz. 2015 yılından sonra çok satanlar listesinde yerini almaya başlar.

Ceyhun Atuf Kansu’ nun bu yazısını çok severim. Daha önce de defalarca okumuştum. Aslında Varlık Dergisi’ ni bulabilirseniz almanızı öneririm. Çünkü günümüzde çıkan dergilere göre, yazı kalitesini çok daha yüksek olduğunu göreceksiniz. Kimseye haksızlık yapmak istemiyorum ama hislerim bu yönde.

Bir konuya daha değinmeden yazımı bitirmek istemiyorum. Ceyhun Atuf Kansu. Yazar ve şair. Aynı zamanda doktor. Ankara’ da Numune Hastanesi çocuk kliniğinde çalıştığı zamanlarda, Altındağ’da açtığı poliklinikte gecekondu çocuklarına sağlık hizmeti vermiş. Tıp eğitimi sırasında ve çocuk kliniğinde çalıştığı sıralarda çocuklar için şiir kitapları yazmış. Ankara’ da Balgat’ ın ortasından geçen caddeye ismi verilmiştir. Bu yazıyı yazdıktan 2,5 yıl sonra vefat etmiştir.

Oktay' mektuplar şiirlerinden diğer 10.12.37 saat 14.30 ve ve 1.1.38 (yılbaşı sabahı) saat 10 şiirlerini de aşağıya bırakıyorum. Bu şiirler 15.1.38'de Varlık Dergisi' nde yayımlanmıştı.

Ankara. 10. 12. 37 Saat 14.30

Şu anda dışarda yağmur yağıyor
Ve bulutlar geçiyor aynadan
Ve bugünlerde Melih'le ben
Aynı kızı seviyoruz.

Ankara. 1.1.38 Saat 10

Bir aydan beri iş arıyorum, meteliksiz.
Ne üstte var ne başta.
Onu sevmeseydim
Belki de beklemezdim
İnsanlar için öleceğim günü.




Tamamını oku
Tarih: Ocak 13, 2021 Yazar: Yorum: 0 yorum

Becoming Is Better Than Being / Oluş olmaktan iyidir.

 

Becoming Is Better Than Being.



60’lı yılların meşhur bir deyişidir. Son zamanlarda yeniden konuşulmaya başlandı.

Olmak olmaktan daha iyidir.

Oluş olmaktan iyidir.

Dönüşmek olmaktan iyidir.

"Bir şey haline gelmek, o şey olmaktan iyidir"

gibi tercümeleri var.

Ne denilmek isteniyor. Herkes bir şekilde açıklıyor, ben de kendimce birkaç örnekle açıklamaya çalışayım.

60’ lı yaşlarınızdasınız. Yolda yürürken bir arkadaşınızla karşılaşıyorsunuz. Elinizde ne taşıdığınızı soruyor. Keman diye kısaca cevap verip, yolunuza gitmek istiyorsunuz. “Çocuklara mı aldın diye soruyor?” Kısık bir sesle “Hayır kendime aldım.” diyorsunuz. Arkadaşınızın suratında hafif bir sırıtış. “ Yahu bu yaştan sonra…” diye başlayan bir söz. Zaten siz konuşmanın bu şekilde gelişeceğini biliyorsunuz. Eve geliyorsunuz. Eşiniz kapıyı açıyor. ”Bu ne?” diye soruyor. Ayakkabılarınızı çıkarırken başınızı hiç kaldırmadan. “Keman” diye fısıldıyorsunuz. “Ne yapacaksın kemanı?” diyor. “Çalacağım” diyorsunuz. Eşiniz, ”Tövbe tövbe, bu yaşta mı?”

İllustratör'de yaptığım çalışmalardan biri.

Sabit bir düşünce sürekli sizi frenliyor. Bu iş için geç kaldığınızı yüzünüze çarpıyor. Öğrenmenizin zor olacağını söylüyor. Öğrenip de ne yapacaksın beste mi yapacaksın, barda mı çalacaksın diye dalga geçiliyor.

Başka bir örnek.

Çocuğunuzu baleye yazdırıyorsunuz. İlk derslerde çocuk diğer çocuklardan farklı. Hareketleri daha zor yapıyor. Üstelik tam da gösterildiği gibi yapamıyor. Bazı çocuklar doğuştan yetenekli gibi. Ancak deneyimli bir hoca size moralinizi bozmamanızı söylüyor. Bu işin yüzde doksanı çalışma yüzde onu yetenek diyor. Ancak siz birçok yerde ve hemen hemen tüm konuşmalarınızda çocuğunuzun bu konuda yeteneksiz olduğunu söylüyorsunuz. Sınırlı düşünce kalıbınıza çocuğu da dahil ediyorsunuz. Çocuğunuz gün ve gün, olduğu durumda, olmaktan öteye gidemiyor. Halbuki hoca ne demişti. Yüzde doksanı çalışmaya bağlı dememiş miydi? Siz ise çocuğu yeteneksiz olduğuna inandırdınız ve çocuk dar zihinsel kalıbı ile bu önermenizi kabul etti. Hatta bu kabulleniş sadece bale ile sınırlı kalmayacak.

Buradan bir çıkarım elde ediyoruz. Sabit zihniyetli kişiler, kişiliğin ve özelliklerin gerçekten değişemeyeceğine inanırlar. Bu bizim gibi toplumların en belirgin özellikleridir. Biz de bu konuda kalıplaşmış sözler bulunur.

Ağaç yaşken eğilir.

Yedisinde neyse yetmişinde de odur.

Gelişen zihniyete sahip olan insanlar ise, kişiliklerin ve özelliklerin sıkı bir çalışmayla zamanla değişeceğine inanırlar.

Genel bir özet geçtikten sonra son zamanların meşhur bu “Becoming Is Better Than Being.” tartışmasına ben de farklı bir şekilde katılmak istiyorum.

Aşağıdaki resim elinizin anatomisi. Elin iç ve dış kısmında kaslar bulunur. İçtekilere fleksör kaslar dıştakilere extansör kaslar denir. Parmakları ve eli fleksiyona ve extasnyiona yani içe ve dışa  hareket ettirmeye yararlar. El ve parmağın kemikleri vardır. Damar ve sinir yapısı vardır. Bu yapı hemen hemen tüm insanlarda aynıdır.

 

Gelelim hikayemize;

Çok ünlü bir ressam sergi açar. Sergi tıklım tıklım. Ressam ziyaretçilerle salonun bir köşesinde sohbet ediyor.

Küçük bir kız sergiyi geziyor. Bir tablonun önünde duruyor. Sohbet halindeki ressam göz ucuyla çocuğu fark ediyor ve sohbetine devam ediyor. Aradan saatler geçiyor ve ressam çocuğun hiç kımıldamadan aynı tabloyu incelediğini fark ediyor, yanındakilerden izin isteyip, çocuğun yanına gidiyor. Birlikte resme bakıyorlar.

İllüstrator denemelerimden


Ressam,

“Resmi beğendiniz mi küçük hanım?” diye soruyor.

Çocuk başını çevirmeden,

“Evet çok beğendim.” diyor.

“Saatlerdir bu resme bakıyorsunuz.”

Tabloda kocaman bir at resmi var.

“Evet.” Diyor küçük kız ve devam ediyor. “Atı harika çizmiş. Onu inceliyorum. Muhteşem.”

Ressam kız çocuğuna bakarak,

“İstersen sen de aynısını çizebilirsin.” diyor.

“Hayır çizemem.”

“Neden”

“Çünkü yeteneğim yok.”

“Bunu nereden biliyorsun?”

“Çünkü, geçenlerde bir at resmi çizmeyi denedim, masaya benzedi.” diyerek gülümsüyor çocuk.

Ressam,

“İyi bir başlangıç.” diyor ve kısa bir sessizlikten sonra devam ediyor. “Kaç kere at resmi çizmeyi denedin?”

Çocuk ilk kez gözünü tablodan ayırarak ressama bakıyor ve,

“İki ya da üç kez.” diyor.

Ressam dizini yere koyup küçük kızla göz göze geldikten sonra,

“Bak küçük kız. Bu tablonun ressamı benim. Bu atı çizmek için binlerce kez at resmi çizdim. (Gülerek)Hatta ilk baştakiler masaya benziyordu. Bu tablodaki at ise en son denemem.” diyor ve ekliyor. “Daha çok at çizmelisin. Defalarca. Her atın diğer attan daha güzel olacak.”

Hikaye burada bitiyor.

Gelelim anatomiye. İyi resim çizen bir arkadaşınız var ise ellerinizi yan yana getirin. Hiçbir kasınız arkadaşınızın kasından farklı değil.  Her ikinizin de elindeki kas sayısı, kemik sayısı tamamen aynı. Yani iyi bir resim çizmek elin anatomisi ile ilgili değil. Daha düzgün bir cümle kurmak gerekirse, “El becerisi” değil.



İyi gitar çalan bir arkadaşınızdan bahsedelim. Penayı tutan el ile akorlara basan parmaklar sizin elinizle ve parmaklarınızla aynı. Yani bu kişiler doğuştan yetenekli değil.

Sanatçılar ve zanaatkarların yaptıkları her şey sıkı bir çalışmanın ve iyi bir öğrenmenin eseridir.

İtirazlarınızı duyuyor gibiyim. 3-4 yaşlarında resim yapan, müzik aleti çalan, yüzen, spor yapan ve hatta satranç oynayan çocukların hikayeleri var diyorsunuz. Onlar doğuştan yetenekliler, kimse küçük yaşlarda bu işleri bu kadar iyi yapamaz diyorsunuz.

Ayna nöronlar

O zaman size biraz ayna nöronlardan bahsedeyim.

1990’lı yıllarda Parma Üniversitesinde görevli nörologlar insan beyninde ayna nöronlar olarak adlandırdıkları nöronları buldular. Dr. Giacomo Rizzolatti ve beraberindeki çalışma arkadaşları maymunlar üzerinde deney yaparken bir maymunun yaptığı eylem sırasında diğer maymunun aynı eylemi yapmamasına rağmen aynı nöronların sanki eylemi yapıyormuş gibi tepki verdiğini keşfettiler. Bu nöronların keşfi, insanlarda da bu tür nöronların olabileceği tezini doğurdu. Psikoloji, etoloji, sosyoloji ve felsefe alanlarda önemli etki yarattı. Öğrenme, taklit, taklit öğrenme, empati ve buna benzer kavramların farklı boyutlarda tartışılmasına yol açtı.

Ben burada öğrenme ya da taklit öğrenmeden bahsedeceğim.

Bir insanı izleyerek onun yaptığı işi daha kolay ve hızlı bir şekilde öğrenebiliriz. Ayna nöronların varlığı bu süreci hızlandırmaktadır.

Birkaç yıl önce okuduğum bir kitapta da bu konuyla ilgili bir bölüm vardı.

“Eğer bir konuda kabiliyetimizi geliştirmek istiyorsak, yapmamız gereken tek şey, başkalarının bu konudaki becerilerini dikkatle izleyerek, edindiğimiz bilgileri kendi tecrübe dünyamıza aktarmaktır.” Pierre Franckh/Rezonans Kanunu

 

Nereden geldik bu ayna nöronlara diyeceksiniz. Çocukluk çağında annesinin resim yapmasını, babasının gitar çalmasını ya da buna benzer herhangi bir eylemi izleyen çocuklar, ileriki yaşlarında, bu konularda diğer çocuklardan daha hızlı ve daha iyi öğrenmesinin nedenlerinden birinin bu tür bir öğrenme olduğunu düşünmekteyim. Yani bir kişinin, bir resmi sizden daha iyi yapıyor olması ya da bir müzik aletini çalmayı sizden daha hızlı öğrenmesinin arkasında yatan nedenlerden biri bu ayna nöronlar olabilir.

Bu aralar ben de ayna nöronlardan faydalanmaya başladım. Vektörel çizim öğrenmek için youtubedaki videoları izliyorum. İlk başta sadece izliyorum. Olayı tamamen zihnime kaydetmeye çalışıyorum. Sonra da videoyu kapatıp, çizime başlıyorum.

Sağlıkla, mutluluk ve şans diliyorum.

Önder Güngör/Ankara 13.01.2021

 

 

 

 

 

Tamamını oku
Tarih: Ocak 01, 2021 Yazar: Yorum: 1 yorum

2021 yapılacaklar listesi ve istekler

 

2021 yapılacaklar listesi




Eskiden android telefonlarda orijinal olarak yüklenmiş To Do List uygulamaları vardı. Bugüne kadar ne bunları, ne de bunlara benzer programları hiç kullanmadım. Markete büyük alışveriş yapmaya giderken bile liste yapmadan giderdim. Halen daha da öyle. 

Ancak bugüne kadar bu yapılacaklar listesine hep yanlış  açıdan bakmışım. Sanki, bugün yapılacaklar ya da yarın işte yapılacaklar listesi gibi kısa vadeli olarak yorumlamışım. Şimdi bu bakış açımı değiştiriyorum.

Telefonuma bu uygulamalardan birini yükledim ve 2021 yılı içerisinde yapılacaklara ait bir liste hazırladım.

Buna niye ihtiyacım var?

Genelde bloglarda ya da sosyal uygulamalarda birçok kişinin her yıl düzenli olarak bu listeleri hazırladığına tanık olmuştum ve her seferinde bana saçma, aşırı iddialı ve kandırmaca olarak gelmişti. Bazılarının yıl sonunda hayal kırıklıklarını okuyordum. Bazıları ise hedeflerine bayağı yaklaşmışlardı. Benim ise ömrüm boyunca bir yıllık bir planım hiç olmamıştı. Bir yıllığı bırakın bir haftalık bile planım olmamıştı. Tatillerimi bile son akşam satın alırdım.

Peki niye böyle bir plan yapma ihtiyacı duydum? (Yukarıdaki soruma yanıt yazmadan yenisini sordum demi)

Çünkü artık pandemi nedeniyle evlere kapandığımız bu dönemlerde, olabildiğince verimsiz bir hayat yaşamaya başladığımı fark ettim. Sanki günler 24 saat değil de 6 saate inmiş gibi. Biraz televizyon izle, sıkılınca telefona bak, sonra bilgisayarı aç, haberleri izle, karnın acıkınca yemek ye, marketten eksikleri almaya git, akşam oldu bir bira iç, ooo geç olmuş hadi uyuyalım.

Haftada birkaç gün işe uğra, iş çıkışı koşa koşa eve gel, sonra kaldığı yerden yukarıdaki döngü.

Balkona çıkardığım bisikletin lastikleri inmiş.

İnternetten siparişle aldığım kitaplarım okunmadan kitaplıktaki yerlerini almış.

Göbek. O da almış başını gidiyor.

Yıl 2021 olmuş.

Spor yok. Gezi yok. Bisiklet sürmek yok. Kitap okumak yok. Yazı yazmak yok. Plan yapmak yok. En önemlisi HAYALLER YOK!

Pekiiii. Yazılı bir plan yapsam, buna uyar mıyım? Bilmiyorum ancak durumu değiştirmek için aklıma daha iyi bir fikir gelmedi. Hem de birçok insanın bu listeleri yaptığını görünce işe yarıyordur herhalde diye de düşünmeden edemedim.

“Yazmak, kağıt üzerindeki ( ya da bilgisayar ekranı üzerindeki ) sözcükler sayesinde arzunuzu soyut bir düşünce olmaktan çıkarıp, bilfiil okuyabileceğiniz fiziksel bir forma dönüştürür.” Bob Doyle/ Power

 

O zaman haydi başlayalım.

2021 Yapılacaklar Listesi.

Öncelikle hedeflerimi yüksek tutup, sonrasında ise listeyi tamamen işe yaramaz hale getirme istemiyorum. O yüzden hedefleri düşük bir liste oluşturacağım. Hiç yoktan bu bile iyi benim için.

1.       Her ay bir kitap okunacak. Yeni kitap almak yok. Kitaplıktaki okunmamış kitaplar okunacak. Ancak bunun bir istisnası var. Eğer yeni bir kitap alıyorsam, listeye artı olarak eklenecek.

2.       Bisiklet gezilerine başlanacak. İki hafta da bir, hafta sonları Eymir’ e gidilecek ve bisiklet üstünde zaman harcanacak. Eskiden olduğu gibi bisiklet kulüplerinin gezilerine misafir olarak katılacağım.

3.       Geçen yıllarda yapmış olduğum gibi her sabah 30 dakika yoga yapılacak.

4.       Rakı 2 dubleden fazla içilmeyecek.

5.       Kanun alınacak. Pandemi izin verirse bir hoca eşliğinde kursa başlanacak.

6.       Birikim. Birikim. Birikim. Mutlaka yapılacak. Miktar önemli değil.

7.       En geç bir iki hafta içinde bu yılki “Hayal panosu” (*) nu yapacağım. Hayal panom başlığını verip ya bilgisayar ekranımda ana ekran, ya telefonumda arka plan ya da duvarımda kağıttan pano olarak yer vereceğim.

8.       Maddi yardıma ihtiyacı olan kişilere her ay düzenli yardım edeceğim.

9.       Bitki yetiştirmeye yeniden başlayacağım.(**)

 

(*) Hayal panosu: Sır kitabını hepiniz okumuşsunuzdur. Oradan bir alıntıyla ne demek istediğimi daha iyi anlatabilirim.

“Çekim yasasını bilen biri olarak, onu kullanmak ve neler olacağını görmek istedim. 1995 yılında. Düş Panosu (Vision Board) adını verdiğim bir pano hazırladım. Panonun üzerine, güzel bir araba, bir saat ya da düşlerimdeki ruh eşim gibi başarmak, veya kendime çekmek istediğim şeylerin resmini asıyordum. Her gün ofisimde oturup hu panoya bakıyor, oraya astıklarımı zihnimde canlandırıyordum (Visualization). O sırada kendimi gerçekten şimdiden bunları elde etmiş gibi hissediyordum. Bir gün taşınmamız gerekti ve tüm mobilyalarımızı, eşyalarımızı koyduğumuz kutularla birlikte depoya kaldırdık. Bunu izleyen beş yıl içinde ise, üç farklı yere taşındık. Sonunda, Kaliforniya'ya gelerek bu evi satın aldım. Bir yıl boyunca onarılmasını bekledikten sonra, nihayet beş yıl önceki eski evimde kalan bütün eşyalarımı buraya taşıdım. Bir sabah oğlum Keenan çalışma odama geldiğinde, beş yıl önce kapatılmış olan kutulardan biri kapının girişinde duruyordu. Oğlum, bana; "Bu kutularda ne var baba?" diye sordu. "Bunlar benim Düş Panolarım" dedim. Sonra; "Düş panosu nedir?" dedi. "Tüm hedeflerimi koyduğum yer" dedim; "Hayatımda başarmak istediğim şeylerin birer resmini bulup, onları kesiyor ve bu panoya hedeflerim olarak asıyorum" Henüz beş buçuk yaşında olduğu için ne demek istediğimi anlamadı tabii. Bunun üzerine; "Tatlım izin ver sana göstereyim; sana bunu en kolay böyle anlatabilirim" dedim. Kutuyu keserek açtım; düş panolarımdan birinin üzerinde, beş yıl önce zihnimde canlandırmış olduğum evin resmi vardı. Bizi şoke eden şey ise; şu an o evde yaşıyor olmamızdı. Benzer bir evde değil, o evde yaşıyorduk. Düşlediğim evi, aynı ev olduğunu bile fark etmeden satın almış ve onartmıştım. Eve bakıp ağlamaya başladım, dağılmıştım. Keenan; "Neden ağlıyorsun?" diye sordu. "Sonunda çekim yasasının nasıl çalıştığını, zihinde canlandırmanın gücünü, okuduğum, hayatım boyunca çalıştığım her şeyi, şirketlerimi nasıl kurduğumu anladım. Evim için de çalışmış, düşlerimizdeki evi satın almış ve bunun farkına bile varmamıştım." John Assaraf

(**) Aslında yapılacaklar listeme eklemem gerekse de nasıl yapacağımı bilmediğim için listeye eklemeden burada belirtmek istediğim bir “yapmam gereken” daha var.

Doğayla olan bağlantı.

Eskiden kamplara giderdik, ya da günübirlik gezilere. Çok sık olmasa bile çadırda yatar, 3-5 gün de olsa doğada kalırdık. Son zamanlarda bir ağaçla bile yan yana gelmişliğim yok. Bundan birkaç yıl önce de, evdeki vaktimin büyük bir çoğunluğunu tohumdan bitki yetiştirmeye ayırırdım. Etraftan bulabildiğim her türlü tohumu eker ve fidanları büyütür, palazlanmış fidanları dağıtırdım. Çiçek almak yerine tohumunu alırdım. Bahçelievler’ de yürürken küçük dalcıkları koparır, köklendirir ve saksılara ekerdim. Şimdi yeniden bunları yapmak istiyorum. Evde biraz kavga çıkacak ama hadi bakalım. Deneme çalışmalarına başladım bile, şimdilik ses yok.

Tabii sadece 2021 yapılacaklar listesiyle bu yıla başlamak olmaz.

Dilekler gelsin.

2021’ de dünya sağlığına kavuşsun. Dünya iyileşsin ki insanlar da iyileşsin. Karbonlar azalsın, biyolojik çeşitlilik artsın, kutuplar erimesin, okyanuslar asitleşmesin, canlılar ölmesin, iklimler değişmesin HERKES AKLINI  BAŞINA ALSIN!

Corona hızla geldiği gibi, hızla yokolsun gitsin.

Herkes iyileşsin. Hastaneler boşalsın, umutlar yeşersin.

Sağlıkçılar tatile çıksın.

Çocuklar okullarına, arkadaşlarına kavuşsun. Parklar dolsun. Çocuk sesleri sokaklardan taşsın.

Dedeler torunlarına, çocuklarına kavuşsun.

Herkes yeniden kucaklaşsın, o güzel yanaklara öpücükler yeniden konsun. Eller ele değsin, kollar omuzlara sarılsın.

Yüzükler takılsın, damat halayları başlasın, harmandalı oynansın.

Meyhaneler dolsun taşsın. Kahkahalar neşemizi arttırsın. Çalsın sazlar oynasın insanlar.

Pastalar kesilsin, kebaplar yensin, bütün dükkanlar açılsın.

Mangallar yellensin, kaleler kurulsun.

Oteller dolsun, plajlarda iğne atsak yere düşmesin.

Uçaklar uçsun. Gemiler yüzsün.

Pedaller dönsün, motorsikletin tekerine taş değmesin.

Herkes sağlığın kavuşsun.

Sağlıklı bir yıl geçirsin.

 

Önder Güngör / Ankara / 01 Ocak 2021

 

Tamamını oku