Küçükken günübirlik denize giderdik. Deniz oturduğumuz yere bir saatlik uzaklıktaydı. O yüzden sabah gider akşam dönerdik. Çocukluk işte denizden çıkmazdık gün boyu. Akşam eve gelip yatağa yattığımda, yatakta bir o yana bir bu yana sallanır dururdum. Gözlerimi kapatır kendimi denizin ortasında hayal ederdim. Sallantı hissi o kadar kuvvetliydi sanki gerçekten vücudum sallanır gibi hemen uykuya dalıverirdim.
Çoğu zaman hep bir sonraki denize gideceğimiz günü hayal ederdim. İçimden, "Bir daha ki gidişimde şöyle yüzeceğim böyle yapacağım, bu sefer hiç denizden çıkmayacağım, denizin tadını daha fazla çıkaracağım." derdim. O anın tadını daha fazla çıkarmak için kendi kendime söz verirdim. Gerçekten de denize gittiğimizde bu düşüncelerim aklıma gelir, hemen kendime verdiğim sözleri yerine getirmeye çalışırdım. Ancak eve geldiğimde yaşadığım bu güzel anları hayal ettiğimde hepsi sanki bir rüya gibi gözüküyordu aklımda. Sadece bir "an"lık.İşte ilk "farkındalık" deneyimlerim böyle başladı.
Daha sonraki yıllarda ise buna benzer zevk aldığım "yaşananlar" değişse de hayallerim hep bu tarzda oldu. Hoşlandığım ve yapmaktan haz duyduğum anların fakına varmak ve bunları daha çok bir farkındalıkla yaşamaya çalışmak.
Yıllar geçtikçe şunu fark ettim.
Geçmişte yaşadığım haz dolu anları hayal etmekle sadece zihnimde bir "akış" oluşturduğumu, ancak hiç yaşamadığım bir anıyı düşünerek oluşturduğum zihinsel hayalle, yaşadığım an için oluşturduğum akış arasında hiç bir fark olmadığını anladım. Yani geçen yıl gün batımında plajda yalın ayak yürüme anısıyla, hiç gitmediğim bir plajda yürüme hayalim arasında hiç bir "hissel" fark yoktu. Bunu fark ettiğim yıllardan sonra "hayal gücü" ndeki "güç" kavramının gerçekten gerçek gücü temsil ettiğini anladım.
Önder Güngör/ Ankara
Neyi düşünüp hayal ediyorsan onunla yaşar ve çoğalırsın...yeter ki duygularımız temiz olsun
YanıtlaSil