Sabah 07.30’ da Mevsim’ i okuluna bıraktım. Kapıdaki
güvenlik ateşini ölçtü. 35.3 dedi. O sırada okul görevlilerinden biri yerde
birikmiş su birikintisini süpürüyordu. Güvenlik görevlisi;
“Abi sen ne yaptın? Bir yerdeki suyu başka bir çukura
süpürdün, dağıtacaktın o suyu.” dedi.
Görevli biraz geriye çekilip, yaptığı işe baktıktan sonra “Oldu,
oldu.” dedi.
Güvenlik görevlisi haklıydı.
Arabayı iş yerinde her zamanki sokağa park ettikten sonra Metin
Oktay Park’ ına doğru yürüdüm. Yolda orta yaşlı sarışın bir kadın bağırarak “İpini
yakalar mısınız?” diye seslendi. Baktım, bir sokak köpeği bana doğru koşuyor.
Köpek iri yarı. Üstelik sokak köpeği. Sonradan tasmasını fark ettim. Köpeğe
elimle “Gel gel.” diye işaret ettim. Köpek yanımdan daha hızlı koşarak geçti
gitti. Kadın topallayarak yürüyordu. “Düştünüz mü?” diye sordum. “Evet” dedi. “Köpek
mi çekti?” dedim. Cevap vermedi. “Geçmiş olsun.” diyerek yoluma devam ettim. O
köpeği yakalamak için kadına yardım etme cesaretini kendimde bulamadım. O da
öyle bir yardım istemedi zaten. Muhtemelen barınaktan alınmış bir köpekti. İri
yarı ve sert bakışlı olmasına rağmen yanımdan zıplayarak geçişi çok şirindi.
Çayıra salınmış atlar gibi zıplaya zıplaya kaldırımda kırıtıyordu. Barınaktan
ya da sokakta terk edilmiş köpekleri
evlerine alan insanlar bana toplumun bir tık üstündeki insanlar gibi geliyor.
İçimden kadına teşekkür edip Metin Oktay Park’ ına daldım. Bir, iki tur sonra
iş yerine.
Masama oturup, radyomu açtım. Önümde sayfaları açık olan
kitaptan birkaç satır okudum ki, içeriye
kat görevlisi daldı. Yerleri paspaslıyordu. “Hava nasıl hocam.” diye sordu. “İyi
gibi ama parkta yürürken biraz üşüdüm.” dedim. “Hocam aslında havada kar havası
var. Dün gece yağar diye çok bekledim ama yağmadı.” dedi. “Bu yıl kuraklık
olacakmış.” dedim. “Hocam herkesin biraz dikkat etmesi lazım yoksa dünya
bitecek.” dedi. “O yüzden Mars’ta koloni kurmaya çalışıyorlar ya.” dedim. “Hocam
kursunlar ben gitmem.” dedi. “Zaten seni beni götürmezler. Sadece zenginler
gider. Geri kalanlar dünyada kalır. Zengin dediysem de öyle böyle değil.
Türkiye’ nin en zengini bile onlara göre fakir kalır.” dedim. “Olsun ben
gitmem.” dedi. “Hem hocam uzayda ne var ki gideyim? “ dedi. Düşündüm. Doğru
söylüyordu. “Bildiğimiz uzayda ne vardı ki?”
O sırada önümde açık olan kitabın sayfalarından az önce
okuduğum satırlar aklıma geldi. “Prana olayının anlaşılması çok zordur,
çünkü Prana ne oksijen ne de havadır.
İnsan nefesini tutarak bir süre yaşayabilir. Yoga teknikleri sayesinde insan
saatlerce nefessiz kalabilir. Bu sırada organizmanın doğasında olan Prana yaşamı desteklemektedir. Bununla
birlikte Prana olmadan insan bir saniye bile yaşayamaz. Prana sözcüğü, “kozmik enerji”, “evrensel enerji”, veya “yaşam
enerjisi” anlamında kullanılmaktadır.” Akif Manaf / Nefes Sanatı
Önder Güngör /25 Kasım 2021 /Ankara /Bahçelievler
Yorumlar
Yorum Gönder