Hayatımızdaki kontratları değiştirirsek....

Gözümü açtığımda saate baktım. 06.50 . Yataktan çıkmak için ideal bir saat. Sağıma dönüp Gamze'ye baktım. Yatakta yok. Hayret benden önce kalkmış. O da ne?. Burası bizim yatak odamız değil ki? Heyecanla yataktan fırladım. Odayı bırak ev bizim evimiz değil. Panikle odadan çıktım. Evet bu ev bizim evimiz değil. Hızla odalara girip çıktım. Evde benden başka kimse yoktu. Aman allahım benim ne işim var bu evde. Yatak odasına geri döndüm. Etejerin üzerinde bir cep telefonu vardı. Telefon benim değildi. Hemen oradan Gamze'nin telefonunu aradım. Gamze'nin sesi...

- Alo aşkım nasılsın? 

-Buyurun kimsiniz? 

-Aşkım ben. 

-Siz kimsiniz beyefendi?

Bu da ne demek ya...

-Gamze'cim neredesin? 

-Beyefendi siz kimsiniz? 

-Aşkım benim. Önder.

-Kardeşim sapık mısın nesin? Bir, bana aşkım deme. İki, ben evli değilim. Önder diye birini de tanımıyorum. Yanlış aradınız?

Çat! Telefon kapandı.

Herhalde dün akşam burada kaldığım eve gitmediğim için bana çok kızgın diye düşündüm. 

AMA BENİM BU EVDE NE İŞİM VAR?



Gamze'nin annesini aradım?

- Alooo damadınız konuşuyor? 

- Ne damadı evladım? 

- Ben Önder? - Önder. Hangi Önder. Tanıyamadım. Oğlum yanlış aradınız galiba benim kızlarım bekar? Önder diye birini de hatırlayamadım.

Acaba yanlış mı aradım? 

- Büyük kızınız Gamze değil mi? 

- Evet. 

- İşte ben onun kocasıyım. 

- Tövbe estağfurullah. Oğlum yanlış aradın. Kızımın ismi Gamze ama benim kızım hiç evlenmedi.

Aman allahım neler oluyor? Çıldırdım herhalde diye düşündüm. Evi biraz dolaştım. Evin her yerinde benim fotoğraflarım vardı. Üstelik fotoğraf çektirdiğim kişilerin hiç birini tanımıyordum ve bu fotoğrafları nerede çektirdiğimi de hiç hatırlamıyordum. Daha önce hiç gitmediğim yerlerde fotoğraflarım vardı. Bu evde ne işi vardı o fotoğrafların? Asıl benim ne işim vardı?

Mutfak dağınıktı. Masanın üstünde bir adet tabak vardı. Kirlilerin hepsi lavabodaydı.

Kapı çaldı.

- Ekmek ister misiniz Önder Bey? 

Aaa bu adam beni tanıyordu. 

- Beni tanıyor musunuz? -

 Anlamadım? Kaç ekmek vereyim?

Bu adamdan ben niye buradayım, ne oldu vb.. şeyler öğrenmeliydim.

- Baksanıza siz bu apartmanda görevlisiniz değil mi? 

- Önder Bey şaka mı yapıyorsunuz. Ben 5 yıldır bu apartmandayım. Siz iyi misiniz? 

Siz iyi misiniz lafını siz manyak mısınız? der gibi sordu ama...onunla uğraşacak halde değildim. 

- Sana bir şey soracağım ben bu apartmanda kaç yıldır oturuyorum.? 

- Vallahi ben bilmem abi siz daha iyi bilirsiniz? Ben geldiğimden beri burada oturuyorsunuz?

Yuhhh. Demek ki burası benim evim. Ben kesin kafayı yedim.

- Peki Gamze Hanım'ı gördün mü? Galiba biraz erken çıkmış? 

- Gamze Hanım da kim abi?

Yok bir şey tamam deyip kapıyı kapattım. Allahım çıldıracağım galiba. Sabah bilmediğim bir evde uyanıyorum. Karım beni tanımıyor. Annesi beni tanımıyorum. Ömrümde ilk kez gördüğüm bir adam beni 5 yıldır tanıdığını söylüyor. Ne koydunuz benim içkime.....

Aklıma bizimkileri aramak geldi. 

- Anne naber? 

- Buyurun evladım Kkmi aradınız? 

- Anne ben Önder? 

- Evladım yanlış aradın?

Gamze'nin kardeşini denedim.

- Arzu'cum ben Önder Abi'n nasılsın? 

- Kim anlamadım. 

- Enişten len manyak. 

- Pardon yanlış oldu. Benim ablam evli değil ki? Siz yanlış Arzu'yu aradınız galiba. Hem manyak sizsiniz?

Telefon kapandı. Hayret. Onlarda beni tanımıyorlar. Çok ilginç. Hangi boyuttayım ben. Hayatımdaki hiç kimse beni tanımıyor ama hepsi yerli yerinde. Telefonları aynı,sesleri aynı, isimleri aynı , akrabalıkları aynı. Yerinde olmayan bir tek benim herhalde.

Nasılsa benim evim. Buzdolabını açtım. Ayak üstü kahvaltı yapıp, işe gideyim diye düşündüm.

Benim olmayan ama bana ait olduğunu düşündüğüm elbiseleri giydim. Hepsi tam uydu.

Montu giydikten sonra aklıma bir şey takıldı. Peki işe neyle gidecektim. Arabam yerinde duruyor mu acaba?

Holde bir çanta vardı. Benim çantam olmalıydı. Ön gözünde bir araba anahtarı buldum. Kesinlikle benim arabama ait değildi. Apartmandan çıktım. Otoparkta, anahtarın üzerine bastım. Biip diye bir ses, ışıklar yanıp söndü. Vaayyyyy . Zevkli adammışım bu arabayı beğendim.

İşe doğru yola koyuldum. İş yerime geldiğimde kapıdaki çocuklar beni tanımadılar. Odamda ve masamda başkaları vardı. Burası benim iş yerim değildi artık. Koridorda Gamze'yle karşılaştık.

- Merhaba aşkım dedim? - Bana tuhaf tuhaf bakıp. Telefondaki sapık sen miydin? deyip koşarak yanımdan uzaklaştı.

Arabaya geri döndüm. Holde bulduğum ve yanıma aldığım arka koltuktaki çantayı açtım. Gözlerini karıştırdım. Bir işyeri kimliği buldum. Kimlik benim adımaydı adını daha önce defalarca duyduğum bir şirkete aitti. Kimlik üzerinde proje departmanı yazıyordu. Vayy ne projesiymiş bu böyle? Belki bütün sorularımın cevabını burada bulabilirdim. Şirketin önüne geldim otopark bariyerle kapalıydı, görevli beni görünce hemen bariyeri kaldırdı. Arabayı park edip, kapısını kilitledim. Görevli arkamda bağırdı.

-Çıkacak mısınız Önder Bey. 

- Yooooo? 

- Peki o zaman niye yerinize park etmediniz? Vaybe otopark yerim bile varmış.

Girişte proje departmanı 5.kat diye yazıyordu. Masamı bile çok rahatlıkla buldum.

Bir görevli çay bıraktı masama. Yaklaşık on beş kişi kocaman bir odada çalışıyorduk. Herkes işinin başındaydı.

Etrafı izledim. Benim ömrümde ilk kez gördüğüm fakat yıllarımı birlikte geçirdiğim insanlarla birlikteydim. Hiç birini tanımıyordum. 10 yıllık karım beni tanımıyor. Yıllarca çalıştığım arkadaşlarım beni tanımıyor.  Ancak burada yüzlerini ilk kez gördüğüm insanlar beni kırk yıldır tanıyorlarmış gibi davranıyorlar. Ne geçmişteydim ne de gelecekte. Kendi zamanımdaydım ama farklı bir boyuttaydım sanki.

Akşam erken yattım.

Sabah 3 tane veletin üzerime çıkmasıyla uyandım. Gözümü açtığımda Gamze benim üç veletle boğuşmamı seyrediyordu. Bunlarda kim diye bağırdım?

Gamze,

- Ne demek kim? Önder sen iyi misin.? Çocuklar gelin babanız uyanmadı daha.

Bizim hiç çocuğumuz yoktu. Bu sabah üçüz çocuklarımızla uyandım. Gamze beni hatırlıyordu. Hatta bunu sorduğumda tuhaf tuhaf baktı bana.

Ev bizim evimizdi.

Evliliğimizin ikinci yılında dünyaya gelmiş bizim çocuklar. Şimdi sekiz yaşındalar. Bense onlarla bugün tanıştım.



Bunun gibi bir çok farklı sabahlara uyandım. Bütün uyanışlarımda; değişmeyen bir tek şey vardı. O da kendim. Kendi özüm, kendi yaşadıklarım, beni ben yapan her şey yerli yerindeydi. Bundan da önemlisi bunların hepsini hatırlıyordum. 

Yorumlar