Bugün işten biraz erken çıktım. Erken dediğim öğleden sonra yoktum. Saat 14.00'de İzmir Caddesinde bir arkadaşımla buluşacaktım. Daha bir saat vardı buluşmaya. Sakarya'da yürürken bir pizzacı gördüm. Hazır zamanım varken bari bir şeyler yiyeyim dedim. Pizzacı görünce hemen dalarım dükkana. Vejeteryan olmak çok zor. Yiyecek hiç bir şey bulamıyorsunuz dışarılarda. Hemen mantarlı bir pizza siparişi verdim. İnce hamurlu.
Yemekten sonra yarım saatim vardı buluşmaya. İzmir Caddesi'ne doğru yürüdüm. İş Bankası'nın yanındaki üst geçitten karşıya geçtim. Bu üstgeçidi oldum olası sevmem. Çünkü inenler, çıkanlar, karman çorman. Sanki limandan ayrılan tekneye atlar gibi atlıyorsunuz merdivenlere. Üstü de kapalıdır bu köprünün. Ankara'nın en eski üst geçitlerinden biridir. Kalabalık olmasının en büyük nedeni bir ayağı İzmir Caddesi'ne bir ayağı da Sakarya Caddesi'ne açılır. Aslında Sakarya Caddesi değil ama herkes öyle diyor. Sakarya Caddesi, Atatürk Bulvarı ile Mithatpaşa Caddesi arasındaki caddedir. Ancak biz Ankara' lılar bunu dik kesen sokaklarda dahil olmak üzere , o civardaki her yere Sakarya diyoruz. Barlarıyla, balıkçılarıyla, restoranlarıyla, çiçekçileriyle, dönercileriyle, seyyar satıcısıyla, midyecisiyle, rockçısıyla, serserisiyle, hırsızıyla ve en önemlisi müdavimleriyle araç trafiğine kapalı cıvıl cıvıl bir bölgedir burası.
Her neyse hop diye kaçmakta olan üstgeçidin merdivenlerine atlayıverdim çarçabuk. Bir kaç omuz darbesi aldım bu arada. Bilmem; belki de ben attım omuz darbelerini. Nehirde yol alma misali kalabalık beni sürükleyerek İzmir Caddesi'ne götürüverdi hemen. Yürüdüğümü hatırlamıyorum. Hani küçük çocukların ellerinden tutup "uçtu uçtu" yaparlar ya aynen öyle karşıya geçiverdim.
İzmir Caddesi oldukça kalabalıktı. Caddede biraz yürüdüm. Oturmak için bir sürü bank koymuşlar ortalığa. Birinde yer bulup hemen oturdum. Etrafı seyretmeye başladım. Şehrin göbeğinde bir yerdeydim ama etrafta serçeler, güvercinler cirit atıyordu. Gamze de burayı çok sever. Bazen öğle aralarında buraya gelip, dolaşır.
Öylece etrafı seyrederken buluşma vaktide gelmiş geçecek neredeyse. Zaten iki dükkan ileride buluşacaktık. Aceleyle oraya gittim. Kimse yoktu. Biraz vitrine, birazda etrafa bakındım durdum. İnsan etrafı seyrederken vaktin nasıl geçtiğini anlamıyor. Yarım saat geçtiği halde gelen giden yoktu. Tam o sırada telefonum çaldı. Arkadaşımın işi çıkmış, gelemeyeceğim diyordu. Yuhh. Bu saatte mi söylenir. Eşek sıpası..
Büyük bir sinirle geldiğim yoldan geri dönmeye karar verdim ve hızlı adımlarla yürümeye başladım. Genelde böyle durumlarda biraz daha dalgın yürürüm. Üstgeçidin hemen başında biri koluma yapıştı. İnsan bir anda korkuveriyor böyle anlarda. Döndüm baktım, yaşlı bir satıcı. Üstü başı güzel, üstelik bir sokak satıcısına göre gayet iyi ve temiz giyimli bir ihtiyar adamcağız. Sakalları bugün kesilmiş, belli. Güzel bir de melon şapkası vardı. Takım elbisesinin içinde bir de yeleği vardı. Kravatı gömlek yakasına göre inceydi ama muntazam bağlanmıştı. Yaşlı adamların böyle giyinmesi hep çok hoşuma gitmiştir. İnsan onlara bakıp daha bir enerjik, daha bir yaşam sevinciyle doluyor.
- "Buyur bey amca " dedim.
- "Oğlum bir şemsiye al. 15 liraya satıyorum sana 10 liraya veririm" dedi.
- " Yok amca sağol"
Seyyar satıcılar çok akıllı insanlar. Hemen o anlık ihtiyaca göre satılıcak mal buluyorlar. Elektrik kesintilerinin olduğu günlerde; el feneri, ışıldak vb... suların çamurlu aktığı dönemlerde musluklar için süzgeç vb.. ; yağmur yağdığında şemsiye ; bayramlarda, oyuncak; yurtların önünde elbise askısı, elbise torbası vb... Gerçekten takdir ediyorum adamları. Bir keresinde Konur Sokak'ta yürüyoruz. Birden yağmur yağmaya başladı. Etrafta beş on tane şemsiye satan seyyar satıcı doldu aniden. Helal olsun adamlara...
Tam üstgeçide doğru tekrar yönlendiğim bir sırada satıcı yeniden kolumdan tuttu. O kadar kuvvetle tuttu ki, canım acıdı. Daha sinirli bir şekilde ihtiyara doğru döndüm. Göz göze geldik. "Oğlum 5 liraya al bak hem bunlar büyük..Baston şemsiye.." dedi. İhtiyar bana bakıyor ben ihtiyara bakıyorum. Çok ilginç..İhtiyar bayağı genç gözüktü bu seferki bakışımda. Sanki ilk yüzyüze geldiğimizden 20 yaş daha gençti. Dalgınlık herhalde diye düşündüm. Dedim ya sinirli olduğum durumlarda yolda daha dalgın yürürüm diye.
Adama doğru biraz daha eğilerek "Yok amcacım almayacağım çok sağol." dedim.
Hava, şemsiye almayı bırakın içinizden bin tane eşya adı söylesiniz asla onu aklınıza getirmeyeceğiniz bir güzellikteydi . "Amcam da saf bir seyyar satıcı" diye içimden geçirdim.
Biraz acıyarak tekrar baktım adama. Alıp almama arasında bir tereddüt yaşadım. Ama almayacaktım . Çünkü şemsiyeye ihtiyacım yoktu. Hep böyle kandırmazlar mıydı bizi? Girersin bir dükkana "50 lira ama sen 30 lira ver yeter"derler. Biz de hemen bayılıp veririz 30 lirayı, geliriz işyerine. Arkadaşın der ki "Aaaa ben 15 liraya aldım az önce" Zort diye ağzın açık bakakalırsın. Satıcıya mı küfür etsen..., kendine mi sövsen... düşünür durursun. Üstelik de aldığın şeye hiç ihtiyacın yoktur. Neyse, bu sefer kesin kararlıyım. İhtiyar bedavaya da verse almayacağım şemsiyeyi..
Nitekimde öyle oldu. İhtiyar arkamdan bağırdı " Oğlum gel 1 lira ver. Eli boş gönderme beni.."
Bu sefer daha da sinirlendim. Yuhh dedim içimden. 10 lira verseydim 9 lira kazık yiyecektim. İyi ki de almamışım. Kimi yakalarlarsa onu kazıklıyorlar diye düşündüm. Ancak ne zamandır da baston şemsiyelerden almak istiyordum. Geçen yıl aldığım bir de fötr şapkam var..Oh ne güzel olurdu ikisi.
Üstgeçidi aynı şekilde "uçtu uçtu" şeklinde geçtim. Sakarya'dan Yüksel Caddesi'ne doğru yürüdüm. Ama iş yerine bu saatte gitmenin bir faydası yoktu, nasıl olsa beni idare edeceklerdi. Bari eve gideyim diyerek hemen Gamze' yi aradım. O da annesiyle buluşmuş alışverişe çıkmışlar.
Bulvara doğru yürüyerek bir taksiye atladım. Evi tarif ettikten sonra arkaya şöyle bir yaslandım. İçimden keşke şu ihtiyardan bir şemsiye alsaydım diye geçirdim. Hem de 10 liraya. Bir kitapta okumuştum. "Herhangi bir şeye para verip aldığınızda asla para harcadığınızı düşünmeyin, karşınızdaki insanın geçimine yardımcı olduğunuzu düşünün. Sizi kazıklasa bile ailesine o parayla ekmek götüreceğini ve sizin de buna yardımcı olduğunuzu düşünün" diyordu. Keşke ihtiyarın aile geçimine faydam olsaydı diyerek üzüldüm. Ama yapacak bir şey yoktu.. Bu arada, ihtiyar benim kolumu bayağı güçlü sıkmış. Acısını halen daha hissediyordum. Ancak birden küçük bir ayrıntı gözümde canlandı. İhtiyarın bir eli kolumdayken diğer elinde bir şey yoktu. Şemsiye filan yoktu. Zaten tam üstgeçidin ağzındaydık. Orada tezgahta yoktu. Acaba yankesici miydi? diye düşünüp hemen ceplerimi araştırdım. Cüzdanım, anahtarım yerindeydi. Zaten az önce telefonla Gamze' yi aramıştım. Cep telefonumda yerinde..Oh diyerek geriye yaslandım tekrar.
O kadar dalmışım ki sapacağımız sokağı kaçırıyordum az kalsın.
Evin kapısını açtım. Kilidi bir kez kilitlemişim çıkarken. Hemen oturma odasına yöneldim. Biraz kanepede uzanıp televizyon seyretmek istiyordum. Kanepede kocaman siyah bir poşet vardı. "Hoppala...Gamze hani annesiyle buluşmuştu, ne çabukta gelmiş" diye düşünerek odalara daldım. Bir yandan da Gamze diye bağırıyorum. Ne ses var ne de Gamze var. Tekrar oturma odasına girip siyah poşeti açtım.
Bir tane baston şemsiye.......
Heyecanla hemen kapıya koştum. Kapı zorlanmamıştı. Az önce evi dolaşmış fakat hiç bir şey dikkatimi çekmemişti. Geçen yıl biz Antalya'dayken eve hırsız girmiş, Gamze' nin bütün takılarını çalmıştı. Hemen yatak odasına koştum. Her yer, yerli yerindeydi. Zaten çalacak bir şey de kalmamıştı. Salon ve diğer odalarda normaldi.
Aceleyle Gamze' yi aradım.
"Alo"
"Efendim canım"
"Nerdesin?"
"Annemle alışverişteyiz canım. Ne oldu?"
"Oturma odasındaki bu baston şemsiye nerden geldi"
"Ne bastonu ne şemsiyesi?"
"Yok bir şey"
Önder Güngör 31 Ekim 2008 /Ankara
.
Kızılay'ın kalbi Sakarya caddesidir.orada gezerken başka bir yerdeymişim hissine kapılırım.O üst geçitte de öğrenciyken az kalemler, piller vs.. almadık.herkes o koşturmaca da akıntıya kapılırdık.Bir de olgunlar sokak da gezmesini çok severim.bütün dezgahlarda kitaplar.içimde kıpırtılar oluşturur okuma hevesim isteğim beni benden alır götürür.
YanıtlaSilYaşlı adam bana dedemi hatırlattı.Melon şapkasıyla,kravatıyla,takım elbisesiyle gözümün önüne gelir.seyyar satıcılardan şemsiye, şeffaf yağmurluk konserlerde yiyecek içecek ,hayvanat bahçesinde haşlanmış mısır elma şekeri pamuk şekeri,spor salonlarına girmeden az simit yemedik.
Arkadaşınızın size saygısızlık yapması ,yaşlı adamın diretmesini bile yok saymanıza sebep olmuş.Ama olsun nasıl olsa satıcılar herzaman oradalar.
Belki de yaşlı adamı geri çevirmemişsinizdir.içinizde ki öfkeyi sanki yaptım gibi düşünmüş olmanız muhtemeldir.Ev e geldiğinizde o şemsiyenin orada olması bana bunu düşündürttü.öfke kontrolünü dışarı aksettirmemek her kişinin yapabileceği tavır değildir diye düşünüyorum.Benim de yeşilli çizgili baston şemsiyem var.çok kullanmasamda severek aldığım baston şemsiyem.