Nakıp Ali’ yi de geçti.

Nakıp Ali’ yi de geçti.

Nakıp Ali kimdir?

Tanımıyorum. Bilmiyorum.

Nakıp Ali


İlk kez önümdeki Mayıs 1969 tarihli Varlık Dergisi’ nin 740’ ncı sayısından okuyorum. Ülkü Tamer’ den. Nakıp Ali Öldü başlıklı yazı.

İnternetten araştırıyorum. Hakkında birkaç yazı var. Hepsini de Ülkü Tamer yazmış. Başka tanıyan da yok herhalde diye düşünüyorum. Ancak sonrasında Nakıp Ali Sinemaları başlığını görüyorum.

Asıl adı Mhemet Ali Nakıpoğlu. Namı diğer Bombacı Ali. 1 Nisan 1969’ da ölmüş. Ertesi ay yayımlanan Varlık Dergisi’ nde Ülkü Tamer yazmış. Önümdeki dergide o.

“Yedi-sekiz yıl oluyor. “Yeni Melek” sinemasında bir film seyrediyordum. Ansızın film koptu, ışıklar yandı. Biraz sonra yeniden başladı. İki dakika sonra yeniden koptu. O sırada üst balkondan biri bağırdı!

-          Nakıp Ali’ yi de geçti.

Yanımdaki arkadaşım.

-          Ne dedi? diye sordu.

-          Nakıp Ali’ yi de geçti dedi, diye cevap verdim.

-          Nakıp Ali’ yi mi?

-          Evet, Nakıp Ali’ yi.

Çok olağan bir sesle söylemiştim bunu. “Herhalde çok ünlü biri bu Nakıp Ali, benim bilmemem ayıp,” diye düşünmüş olacak, kim olduğunu sormadı Nakip Ali’ nin. Ben de bir şey demedim.”

Böyle bir girişle başlamış yazıya Ülkü Tamer. Bu anısını birkaç yerde daha yazmış. Yazı devam ediyor.

“Nakıp Ali geçenlerde ölmüş. Güneye sinemayı ilk getiren adam. “Yılmaz Ali” nin afişinden “King Kong” un afişine kadar bana bir sürü afiş veren adam. “Parasını babam verecek” deyip, sinemasının kapısından içeri daldığım adam. Ölmüş.”

“Küçüktüm Nakıp Ali’ nin sinemasındaydım yine. Filmden önce, “Gelecek Program” gösterilirdi. Güzel bir filmdi. Görmek istiyordum. İki gün sonra İstanbul’ a gidecektim. O filmi görmemek çok üzecekti beni.

-          Ben de şans yok, dedim Nakıp Ali’ ye. Gelecek hafta yerine bu hafta oynasaydı bu film ne güzel görecektim.

Ertesi gün beni çağırttı. Sabahleyin erkenden benim için oynattı o filmi. O filmi oynatarak bir çocuğu sevindiren adam ölmüş.”

“Biraz daha büyüdüm. İstanbul’ un sinemalarını biliyordum artık. İstanbul’ un sinemalarının kapılarına koca koca afişler asılıyordu. Bir yaz Gaziantep’ e gittiğimde, Nakıp Ali sinemasının kapısına asılsın diye kocaman bir afiş yaptım. Toprak boyayla. “Zeytikliklerin Altında Sükun Yok” un afişini. Sonra katlayıp, götürdüm. Ne bileyim ben…Katlayınca bütün boyaları dökülmüş afişin. Renkler, yazılar birbirine girmiş. Ben üzülmeyeyim diye o berbat afişi sinemasının kapısına asan adam ölmüş.”

Ülkü Tamer’ in hem bu yazısında, hem de daha sonraları kaleme aldığı bir çok yazı da Nakıp Ali ile ilgili bir çok anısı var.

Çocuklar kendisine yapılanları hiç unutmuyor. Küçük bir çocuğu sevindiren adam ölümünden sonra defalarca hatırlanmış ve her seferinde Ülkü Tamer tarafından hakkında bir şeyler yazılmış.

Nakıp Ali için şunları söyleyebilirim. Daha önce bu blogtaki yazılarımdan birinde bahsetmiştim. Bir diyabet toplantısındaydım. Bir üniversitenin diyabetik ayak bakımı için açtığı servisi dolaşmış, ardından toplantıya katılmıştım. Toplantıda servisi açmak için uğraş veren hoca şunları demişti. “Türkiye’ de iyi olan bir çok şey kişisel uğraş ve çabalar sonucu yapılmaktadır.” Gerçekten de öyle. Bir Nakıp Ali,  kişisel uğraşı ve emeği ile Gaziantep’e sinema getirmiş, herkesi daha okuma yazma bilmeden sinemayla tanıştırmıştı.

….

Not:  Nakıp Ali'yi anlatan en önemli film Kadir İnanır'ın başrolünde olduğu Memduh Ün filmi "Bir Mucizedir Sinema"(2005) Ayrıca İz TV  tarafından hazırlanmış bir belgesel var. İkisini de seyretmedim. Seyredince paylaşırım.

………

 

Küçüklüğümde sokağımızda oturan yaşlı bir adam vardı. Her bayramda sokaktaki çocukların tamamına leblebi şekeri dağıtırdı. Kese kağıdı ile aldığı şekerleri gazete kağıdından yaptığı külaha doldurur hepimize eşit şekilde paylaştırırdı. Adını hatırlamıyorum. Kim olduğunu da bilmiyorum. Ama külahtaki şekerleri cebime koyduğum anı çok iyi hatırlıyorum.

Çocuk sevindirmek ayrı bir şey.

 

Önder Güngör / Ankara / 08 Nisan 2021

Yorumlar

Yorum Gönder