Geçenlerde arkadaşlarla konuşuyorduk. Önce her ay seçtiğimiz bir kitabı okuyup ay sonunda da birlikte tartışmaya karar verdik.
Kitap seçildi. Hepimiz kitabı aldık ve okumaya başladık. Hatta daha bitirmeden okuduğumuz bölümler üzerinden tartışmaya, kitabı okurken edindiğimiz ek bilgileri paylaşmaya başladık.
Amaca ulaşılmıştı. Hem kitap okunuyor hem de çok güzel bir tartışma ortamı oluşuyordu.
Daha sonrasında ise bir blog oluşturup, hep birlikte bu blogda yazar olarak yazı yazmaya başlama düşüncesi ortaya çıktı. Kitap okuma düşüncesinden daha fazla birliktelik sağlanamasa da bu fikir de kabul gördü. Genel olarak itirazların kaynağı, daha önce yazı yazmadıkları, blogda ne yazacaklarını bilmedikleri, ya da bu konuda bir deneyimleri olmadığı üzerineydi.
Bendeniz hali hazırda blog yazarı olarak herkesi cesaretlendirmeye çalıştım. İnsanların akıllarına gelen her konuda yazı yazabileceklerini ve her türlü konuyu blogda paylaşabileceklerini savundum. Sonuç?
Tabii ki ikna ettim herkesi. Ancak her konuda yazı yazılabileceğini kanıtlamam gerekirdi.
Bunu kanıtlamak için pancar hakkında yazı yazmaya karar verdim.
Niye mi pancar?
Çünkü market alışverişlerini yerleştirirken, yırtılan bir poşetten yere düşen ve mutfak dolaplarının altına yuvarlanan pancarı çıkarmak için harcadığım emeğe hürmeten....
Peki yukarıdaki başlığı niye attım?
Pancar deyip geçmeyin diye. Pancar öyle bildiğiniz basit sebzelerden değil. (Yararlarını daha sonra anlatacağım.Belki.) Yunan mitolojisinde bir pancarı paylaşan erkek ve kadının kaderleri ve aşkları birleşirmiş. Yani pancarın, aşkları ve kaderleri birleştirdiğine inanılırmış. Ayrıca pancar bir esin kaynağı olarak kabul edilirmiş.
Türk mitolojisinde ise (buradaki mitolojiyi halk inanışı anlamında kullandım.) cangolos (kangolos) adlı cinden bahsedilir. Kayıp cinidir. Yozgat yöresiyle ilişkilendirilir. Bu cin birilerini kaybeder ve bu kişi bir daha asla bulunamaz. İnanışa göre kışın en soğuk günlerinde ortaya çıkar. Geceleri evin önüne gelir ve evdekilerden birinin ismini söyler. Peşine takılıp giden kişiden bir daha haber alınmaz. Kişileri kaybeder. İşte o zaman pancar yemeği ya da kaynatılmış pancar, evin kapısının önüne konulursa bu cinden korunulduğuna inanılırmış.
Ne zaman pancar görsem, yıllar önce okuduğum, hatta çok beğendiğim için daha sonra birkaç kez daha okuduğum "Parfümün dansı" adlı kitap aklıma gelir. Alobar' ın ölümsüzlük hikayesidir. Alobar bilgelik peşinde koşmuştur ve ölümsüzlük bilgisine ulaşmayı başarmıştır. Tom Robbins'in bu kitabının ilk sözcüğü pancar'dır. Hikaye pancarla başlar.
"Pancar sebzelerin en keskinidir. Turp elbetteki daha ateşlidir., ama turpun ateşi soğuk bir ateştir. Hoşnutsuzluğun ateşidir, yoksa ihtirasın değil. Domates doğrusu şehvetlidir. Fakat onda da sualtı akıntısı halinde uçarılığı, havailiği sezersiniz hep. Pancarlar ise korkunç ciddidir.
Slav halkı, fiziksel özelliklerini patatesten, için için kaynamalarını turptan, ciddiliklerini ise pancardan almıştır.
Pancar aslında melankolik bir sebzedir. Istırap çekmeye onun kadar isteklisi yoktur. Örneğin insan şalgamı ne kadar sıksa kanatamaz...
Pancar tıpkı suç yerine geri dönen katile benzer Vişnenin havuçla işi bittiğinde ortaya çıkan şeydir pancar.
....
Eski bir Ukrayna atasözü vardır:"Pancarla başlayan hikaye şeytanla biter."
Kitabın ikinci bölümünde Priscilla stüdyo dairesinde uyumaktayken sabaha karşı kapı çalar ve kapıyı açtığında yere bırakılmış bir tane pancar görür. Kitabın her yerinde vardır pancar. Ta ki parfümde kokuları birleştirmek için kullanılana kadar.
Bu kokuları birleştirme olayına o zaman pek anlam verememiştim ama Yunan mitolojisinde aşıkları birleştirme hikayesini okuyunca... acaba dedim.
Eski Romada kök yumruları yenirmiş Özellikle kırmızı pancar.
Pancar ile ilgili akılma gelen diğer şey de. Çocukluğumun Pancar Köyü
Günümüzde İzmir Torbalı' ya bağlı bir mahalle. Romanya ve Yunanistan' dan gelen göçmenler tarafından kurulmuştur. İzmir Aydın tren yolu inşa edilirken buraya tarihi istasyon binası kurulmuştur. Küçüklüğümde birkaç kez buradan geçmişliğim vardır.
Bir de halk arasında "pancar kesilmek" diye bir deyim vardır. Mahçup olmak, kızarmak anlamında kullanılır. Bazen de yüzü kıpkırmızı olan insanlara "pancar gibi kıpkırmızı oldun" deriz. Atasözümüz vardır. "Pancar peşkir istemez bez don uçkur istemez."
Hele konu şeker pancarı diye başlarsa, bu ülkede söylenecek çok şey var.
Pancarla ilgili şiirlere gelince. Emeğinin hakkını alamadıkları için, hep şiirlerde sitem ve alay konusu olmuştur pancar.
Pancardan doğal boya yapılır. Gıdada (Gıda kodeksinde renklendirici olarak E162 katkı maddesi koduyla geçer. Zararlı değildir.) ya da saç boyamada kullanılır. Türkiye' nin butik bira sektönüdeki markası Gara Guzu adlı biranın Gara Guzu Red Ale birası Muğla pancarı ile renklendirilmektedir. (İçmişliğim vardır.)
Gelelim faydalarına diyeceğim ama gelmeyelim. Çünkü yazımızın amacı değil. Ama bir iki söz söylemek istiyorum, strese iyi gelir, nunamayı önler. Eski zamanlarda sebze amaçlı değil tıbbi amaçlı kullanılmıştır. Antik bir ilaçtır. Diğerlerine siz bakarsınız.
Sevgili blog arkadaşlarım. Yere düşen bir pancardan yazdığım yazı bu kadar olur. Haydi bakalım sizin poşetinizden ne düşecek.
Bu yazıyı çok beğenmiştim.o yüzden arkadaşlara pancar ikram etmişimdir
YanıtlaSil