İki ayağını yan yana getirdi. Biraz daha yaklaşırsa uçuruma yuvarlanabilirdi. Hemen önünde büyük bir kanyon uzanıyordu. Karşı tarafla arasında yaklaşık 150 metre mesafe vardı. Daha önce defalarca yapmıştı. Sorun yok, yine yapacaktı. Etrafına baktı. Görünürde hiç kimse yoktu. Sıçramak için geriye doğru açıldı.
Koştu koştu koştu...
Tam uçurumun ucunda iki ayağını yere vurarak zıpladı. Ilıkça bir rüzgar saçlarını uçuruyordu. Bir martının kanatlarını kaldıran hava sanki onun kollarını kaldırıyordu. Dalgaya binmiş gibiydi. Bu hazzı çok iyi biliyordu.
Uçtu..uçtu..uçtu
Uçurumun diğer tarafında iki ayağının üzerine düştü.
Bir kez daha karşı tarafa atlamayı başarmıştı.
Gözlerini açtı. Kollarının yardımıyla vücudunu sürükleyerek, yatağının yanındaki tekerlekli sandalyeye oturdu. Belden aşağısı tutmuyordu. Yıllardır yatalaktı. Her gözünü kapattığında 150 metre genişliğindeki bu kanyonun bir ucundan diğerine defalarca atlayarak geçmenin hayalini kuruyordu. Tabii ki başka hayallerde. Bildiği bir şey vardı.
Beyin gerçekle hayali ayıramazdı.
O, bugün yine çok uzak mesafelere atlamıştı.
Peki ya sen.
İki bacağını da kullanabiliyorsun.
Kaç kere gözünü kapatıp 150 metre atladın.
Hiç mi?
Kapat gözünü.
Haydi sıçra...
Önder Güngör
Yorumlar
Yorum Gönder